11 Eylül 2001’de yaşanan olaylardan bu yana, Bush yönetimi, yıllarını İslâmiyet’in terörizm ile eşanlamlı olduğunu empoze etmekle geçirdiler. Amerikan medya ağının Fox News kanalı gibi neo-konservatif kısmının katkılarıyla büyüyen İslâm karşıtı hareket, bir çok Amerikan vatandaşında İslâm’a karşı bir korku oluşmasına yol açtı. Siyonist ve neo-konservatif bağnazlar tarafından desteklenen anti-İslâmcılık tuzağının yalan ve hilekârlıklarına bir çok Amerikalı kandı.
Bu İslâm karşıtı kampanyada Başkan George W. Bush bir liderlik vazifesi üstlendi. ABD’nin El Kaide örgütü ile verdiği mücadeleyi “Haçlı savaşı” olarak nitelemek gibi bir çok anti-İslâm mânâ yüklenmiş dinî terimleri kullanmak suretiyle, Bush İslâmiyet’e dost olmak dışında her şey olabileceğini ispatlamış oldu. “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.” (Bakara, 190)
Bu tarz bir cehalet ve bilgisizlikle sarılmış Amerikalılar için, dünyada Müslüman nüfusun Hıristiyanlığa yahut başka dinlere inananlardan daha çok olmaya başladığı ve giderek arttığı gerçeği bir sürpriz gibi gelecektir.
Gerçekten de, Neo-con yahut Siyonistlerin dünyanın en kusursuz dini olan İslâmiyet’i yok etme çabalarına rağmen, İslâm büyük bir hızla yayılıyor ve yayılmaya da devam edecektir. Onların bu saldırgan tutumlarının başlıca amacı dünya genelinde İslâmiyet’e karşı global bir haçlı savaşı başlatmaktan başka bir şey değildir ve bu çabaları devam etmektedir.
Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da süregelen barbarca işgallerden tutun da, Rand Corporation ve benzerleri gibi kurumlar tarafından desteklenen akademik türden karalamalara kadar, bu inançsız güruhun İslâm’ın köklerine yapmakta oldukları bütün saldırılar, Neo-conlar ve Siyonistlerin, İslâmiyeti “bir kolaylık dini” olmaktan başka bir şeye çevirme ve değiştirme emellerini açığa çıkarmakta ve göstermektedir.
Hiç şüphe yok ki, neo-con komitenin niyeti İslâmiyet’i tamamen farklı bir yöne yönlendirmektir ve bunu yapmak için de Müslümanları Kur’ân’ın mesajından uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Bunu da Müslümanları daha fazla tüketmeye sevk etmek ve serbest pazarın bir kölesi haline getirmeye çalışmakla başarmak istemektedirler. Böylece, Müslümanlar tıpkı Batılı birer tüketici modeli gibi, serbest pazarın ona emrettiği her ne ise onu tüketmeye hazır bir hale gelecektir.
Böyle bir Batılı tüketici modeline uyan bir Müslüman ise, Allah’ın rıza ve iradesini red edecek ve kendi nefsi ve iradesinin isteklerini takip edecektir. Şüphesiz Kur’ânsız bir Müslüman, rehbersiz kalmış demektir ve artık İslâmî olmayan her şeyin sınırsızca tüketildiği serbest pazarın bir parçası haline gelecektir.
İşte bu hale getirilen bir Müslüman ise, serbest pazar sisteminin ve Müslümanları ‘tüketim ve İslâmiyet’ arasında bir seçim yapmaya zorlayan İslâm karşıtı Siyonist ve neo-con fikirlerin ve sefahatin Müslümanlar arasına girmesinde bir beis görmeyecektir.
Neo-con tüketim sisteminin hilekârlık ve iki yüzlülüğü aşikârdır. Öncelikle neo-conlar Müslümanları ‘birer kadın düşmanı oldukları gerekçesiyle’ azarlamaya başlarlar. Ta ki, neo-conların serbest pazar kültürü erkeklerin zihinlerini talan ederek, kadınları bir cinsel obje olarak algılamalarına yol açsın ve kadınları televizyonlarda yarı çıplak birer ürün olarak lanse ederek bu algıya katkı sağlasın.
Allah’ın iradesi ve emirlerinin Müslüman kadın ve erkeklerin hayatlarında birincil derecede etkili olduğunu bilen neo-conlar, siyonistler ve kapitalistler emellerine ulaşmak için, Müslümanların Kur’ân bilincini ve bağlılığını azaltmayı hedeflemektedirler. Sürekli olarak bireyselciliği ve bireyin istek ve arzularını öne çıkarıp, bunları teşvik ederek ve böylece özgür bir toplum olunacağını ve demokrasi ve özgürlüğün bu mânâya geldiğini empoze ederek, serbest pazarın erleri Müslümanları kendi nefisleriye başbaşa bırakmak istemekte, böylece onları Allah’ın emirlerini dinlememeye teşvik etmekte ve İslâm toplumu içinde nefsin arzularına boyun eğmiş bireylerin sayısını arttırmaya çalışmaktadırlar.
Bizler, Müslümanlar olarak; Allah’ın rızası ve emirlerini bir yana bırakarak, kendi nefis ve arzularımıza boyun eğmeye ve böylece bireyci tüketimin Allah’ın emirlerinden daha üstün tutulduğu, tüketim merkezli bir özgür (!) toplum olmaya razı ve hazır mıyız?
Şüphesiz, Allah’ın iradesi ve emirleri, serbest pazarın direttiklerine galebe çalacaktır.
TERCÜME: UMUT YAVUZ
03.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|