ALLAH'IN kelâm sıfatından gelen yüce kitabı Kur’ân’ı okumak, ondaki İlâhî mesajları anlamaya çalışmak, sonra da onu hayatımıza geçirmek mü’min ve Müslüman olarak görevlerimizin başında geliyor.
Bir de Allah’ın irade sıfatından gelen, Kur’ân’ın bir nevî açıklaması olan kâinat kitabı var. Herkes niyeti, ihlâsı, bilgisi, anlayışı, zekâsı sayesinde bu kitabı okumaya çalışır.
Maksat her iki kitabı da derinlemesine, inceliklerine nüfuz ederek, her defasında yeni yeni noktalar keşfederek, tefekkürle okuyabilmektir. Her iki kitapla ilgili bilgileriniz varsa bağlantılar kurmakta zorlanmaz, herşeyi yerli yerine oturtuverirsiniz.
Sıradan bir insanın belki bunları okumak gibi bir merak ve endişesi olmayabilir; bağlantı kurma gibi bir kaygısı da olmaz. Ama ilim ve tefekkür arttıkça, merak ve heyecanın sevkiyle yeni yeni şeyler öğrenme aşkı sarar insanı. Ummanlar gibi ilme, tefekküre sahip olan büyükler, her iki kitabı birbiriyle bağdaştırarak aşk ve şevkle, merak, heyecan ve hayretle okur, sır ve incelikleri gözler önüne seriverirler.
Asrımızın insanı bu açıdan geçmiş asırlara göre çok şanslı. Kendisine ilim çevrelerince Bediüzzaman dedirtmiş büyük İslâm âlimi Said Nursî meraklı, araştırıcı ruhları coşturacak tarzda Kur’ân’ın gözlüğüyle kâinat kitabını satır satır, kelime kelime, harf harf okumuş, bu tefekkür hüzmelerini hazır lokma hâlinde bizlere sunmuştur.
Şanslıdır dedik çağımızın insanı. Meselâ bir Âyetü’l-Kübrâ’yı inceleyen insan yerlerin, göklerin, dağların, taşların, kuşların, nehirlerin… nasıl okunması gerektiği konusunda ip ucu alır eline. Sonra da zevk ve şevkle kâinat kitabını okumaya başlar. Bu okumadan anladıklarını Münâcat Risâlesi’yle Rabbine arz etmeye çalışır. Yaz tatillerinde dağlara, yaylalara, sahillere giden düşünen insanlar kâinat kitabını gerçekten zevkle ve şevkle okuma imkânları bulurlar.
Her sene Ağustos’un ilk Pazar’ı Çorumlu dostların Kargı yaylasında yaptıkları piknikte çevre il ve ilçelerden gelen dostlarla hemhâl olurken bu gerçekleri hatırladık. Bu fakirle birlikte, Seyfeddin Bulut ve Halil Uslu Ağabeyimizin de misafir olarak katıldığı sohbet toplantılarında bu hakikatleri bir kere daha yâd ettik.
Biz Hutbe-i Şamiye’den İslâm dünyasının geri kalış sebeplerinin işlendiği ilk bölümü okuduk. Hastalık İslâm hakikatlerinden kopmaktı. Çözüm de İslâm ahlâkını hâl ve tavırlarımızla yaşamaktan geçiyordu.
Seyfeddin Bulut kardeşimiz her bir insanın bir bakan olduğunu, kâinat kitabının nasıl okunması gerektiğini—33. Pencere’den okuduğu bir bölümle, âyetlerden örneklerle ve izahlarla—nefis bir şekilde anlattı.
Halil Uslu Ağabeyimizin ele aldığı konu ise, Üstadın sıradan bir insanla en üst seviyeden insanlarla nasıl diyalog kurduğu ve meselelerini açık ve net bir şekilde nasıl anlattığı, bu hususta sağladığı başarıyla ilgiliydi. Konusunu çarpıcı örneklerle süsledi. O gün bu mânevî ziyafetin yanında dostlarla buluşmanın zevki de bir başkaydı.
04.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|