İman ve Kur’ân kardeşliğinde mahviyetle birlikte düşünülebilecek diğer güzel bir haslet de tefânîdir.
Mahviyet kendini kusurlu bilip devamlı kınama iken tefânî, kusurları yönüyle fani olup başkalarının meziyetlerini kendininmiş gibi bilip onlarla iftihar edebilmedir.
Bu tefanî sırrı kardeşler arasında fena fi’lihvan şeklinde anılır.
Çağımızda imana ve Kur’ân’a hizmette güzel bir çığır açan Bediüzzaman Hazretleri tefanîyi, yani kardeşler arasında fânî olmayı Risâle-i Nur mesleğinin esaslarından birisi olarak zikreder. “Mesleğimizin esası uhuvvettir,” yani “kardeşliktir” derken, bunun pederle evlâd, şeyhle mürid münasebetleri tarzında değil, hakikî kardeşlik şeklinde olduğunu belirtir ve şöyle der: “Mesleğimiz ‘Haliliye’ olduğu için, meşrebimiz ‘hıllet’tir. Hıllet ise en yakın dost ve en fedâkâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktizâ eder.”
Bu hilletin esasının da ihlâs olduğunu söyleyen Bediüzzaman, ihlâs yitirildiğinde her şeyin biteceğine dikkat çeker ve der ki: “Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gâyet yüksek kulesinin başından sukùt eder. Gâyet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.”1
Risâle-i Nur mesleğinin temelini teşkil eden bu kardeşlik ve dostluk sosyal hayatın da temel taşıdır. İnsanın en önemli fıtrî ihtiyaçlarından biri budur. İslâm ve insanlık için son derece lüzumlu ve kuvvetli bir rabıtadır. Tek başına göğüs gerilemeyen hadiselere karşı en büyük bir dayanak noktasıdır. Ve insan için en büyük bir tesellî kaynağıdır. Vatan ve millet zararına yönelik her türlü tehlikeye karşı en güçlü bir istinadgâhtır.
Bu kardeşliğin o kadar güçlü kolları vardır ki, âdetâ farklı bedenlerde yaşayan tek ruh ve bir vücudun azaları gibidirler o kardeşler. İnsanın bir eli diğer eline rekabet, bir gözü diğer gözünü tenkit, dili kulağına itiraz etmediği, kalp ruhun ayıbını görmediği gibi, onlar da birbirlerinin noksanlarını tamamlar, kusurlarını örter, ihtiyaçlarına yardım eder, vazifelerine destek olurlar.
Yine onlar bir fabrikanın çarkları gibi hareket ederler. “Nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip sa’ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifak ile gâyei hilkatlerine yürürler.”2
İşte iman sayesinde ortaya çıkan kardeşlik!
DİPNOTLAR:
1. Lem’alar, s. 156.
2. A.g.e., s. 165.
27.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|