Bir insanın değerini, kıymetini nasıl ölçersiniz? Uğraştığı şeylere bakarak değil mi? İyi, faydalı, güzel şeylerle meşgul oluyorsa o değerli bir insandır. Kötü, kendine ve çevresine zararlı şeylerle uğraşan birini gördüğünüzde de hayırsız bir kimse olduğuna hükmedersiniz.
Kendini bilen, kendisi ve çevresine yararlı işlerin peşinde koşan güzide bir toplulukla beraberdik geçen Cumartesi günü. Alaca’lı dostumuz Zeki Yağlı’nın dâveti üzerine, Belediye tesislerinde ziyafetten sonra sohbete katıldık. Akşam da Remzi ve Seyyid Beylerle beraberdik.
Sohbetimizin konusu “yararlı olma ve sahip olduğumuz nimetlerin kadrini bilme”yle ilgiliydi. Gündüz daha çok gerçek lezzet ve huzur kaynağı olan değerlerimizi muhtaç gönüllere ulaştırmada gayret içinde olma üzerinde durduk. İnsan medeni bir varlıktı. Kendini aşıp insanlara faydalı olabildiği ölçüde değer kazanacaktı. Akşam da imanın kazandırdığı sayısız faydalara eğildik.
İnsan mutlu olmak için didinir. Çalışsın, kazansın, bir yerlere ulaşsın, ama bütün bunlarla birlikte mutlu ve huzurlu bir hayat sürsün.
Bütün bu çaba ve gayretlerin temelinde ise bakış açısı önemli bir yer tutuyor. “Güzel gören, güzel düşünür” sırrınca her şeyi güzel gösteren iman gözlüğüyle bakmalı. Bu gözle kâinata bakan insanın mutlu olmamasına hiçbir engel yoktur.
Kendini aşabilen insan mutlulukları da paylaşmasını bilen, kendisini mutlu eden hakikatlere başkalarının da sahip olmasını, dolayısıyla onların da mutlu olmasını isteyen insandır.
Kırklı yıllarda Denizli Hapishanesinde birkaç adam öldüren Denizli canavarı diye bilinen cani bir insanı, tahtakurusunu dahi öldürmekten çekinir hâle getiren bir hakikat kalplere hükmettiğinde, hem bu değerlere sahip olanlar mutlu olacak, hem onların mutluluğuna vesile olanlar mutlu olacak, hem de bu suretle kötülükler ortadan kalkmış olacaktır.
Mutlulukların temelinde iyilik ve güzellikler varsa o halde bütün güzelliklerin kaynağı olan imanın kalplere yerleşmesi lâzım. Onların hükmetmesi için de çaba harcamak gerekir. İnsanın dünyada bulunuş misyonu da bu değil midir? Allah adına yeryüzünde hükmedecek halife ünvanıyla yad edilen insan güzelliklerin hakim olması için didinecektir. Bunun da temelinde Kâinatın Sahibini tanımak yatar.
Resûlullah’ın (a.s.m.), Sahabenin ve İslâm büyüklerinin gayretlerinin temelinde de bu yok mudur? En azılı düşmanına dahi merhametle bakabilen, buna rağmen hislerinden arınıp onun dünya ve ahiret hayatının kurtulmasını düşünebilen bir anlayış ancak İslâmın armağanıdır.
Kısacası barış ve mutluluk içinde güzelliklerle dolu bir dünya için kişinin kendi kendinin otokontrolünü sağlayacak hakikatlerle donanması gerekiyor.
25.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|