Acemi bir hizmetçi ilk defa gemiye binmişti. Gemi dalgalarla boğuşmaya başlayınca irkildi, korkup titremeye başladı. Efendisi ne yaptıysa teskin edemedi. Gemide bulunan bilge bir kişi “Müsaade ederseniz onu ben teskin edeyim” dedi.
Herkes merakla beklerken bilge onu denize attırdı. Hizmetçi birkaç defa battı çıktı, sonunda geminin bir kenarına tutundu. Bilge kişi onu aldırttı. Gerçekten hizmetçide ne korku, ne titreme kalmıştı. Hizmetçinin sahibi sordu: “Bunu nasıl başardın ey bilge kişi?”
Bilge anlattı: “Hizmetçi içinde bulunduğu nimetlerin, rahatlığın, gemideki huzurunun farkında değildi. Denizde birkaç defa batıp çıkınca gemide bulunmanın kıymetini anladı. Sahip olduğumuz nimetler de böyle değil midir? Kaybettiğimizde değerlerini anlarız.”
Uygulama da, verilen cevap da efendinin hoşuna gitmişti.
Ne dersiniz, sahip olduğumuz, bahşedilen nimetlerin kadir ve kıymetini hakkıyla bilebiliyor muyuz? Allah Resûlünün (a.s.m.), “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin” tavsiyesi ne kadar önemli değil mi? Ne buyuruyordu Allah Resûlü (a.s.m.): “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin buyurmuyor muydu? Bu beş şey:
1. Hastalık gelmeden önce sağlığın,
2. Ölüm gelmeden önce hayatın,
3. Fakirlik gelmeden önce zenginliğin,
4. İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin,
5. Dolu vakit gelmeden önce boş vaktin kıymetini bilmektir.
Gerçekten altın değerinde hakikatler.
Ne gariptir ki nice insan bu ve bunlar gibi nice önemli nimetlere sahiptirler de ellerinden kaçtıktan sonra ancak kıymetini anlarlar.
Nice hastalıktan kıvranan insan vardır ki ah vah etmekten kendini alamaz. “Keşke şunları şunları yapmasaydım! Şöyle şöyle davransaydım!” diye sızlar.
Kur’ân’da dikkat çekildiği gibi ölüm gelip çattığında, “Keşke şöyle yapsaydım” diyen nice insana rastlarız. Son pişmanlık fayda vermez. Hayat bir kere insanın eline geçer. İkinci bir denemesi yoktur. Kur’ân açıkça yarına, geleceğe hazırlanmamızı emretmez mi?
Elindeki imkânların kıymetini bilemeyip de har vurup harman savuran, hesapsız kitapsız hareket eden, iflâs bayrağını çektikten sonra bin pişmanılk içine giren insan acaba eski imkânlarını yeniden bulabilecek midir?
Gençliğini istenildiği şekilde kullanamamış bir ihtiyarın pişmanlıklarının da hiçbir faydası yoktur.
Ya kendisine ihsan edilen elmas değerindeki ömür dakikalarıyla ebedî saadeti kazanmak için gerekli çalışmaları yapması gereken insanın vaktini boş, lüzumsuz, faydasız şeylerle öldürmesi kadar acı ne olabilir? Elmas ve altın, bozuk para harcar gibi harcanır mı?
Bu öğütler hatalara düşmemek için değil midir? Ama gerçekler değişmiyor: Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az geliyor.
24.07.2008
E-Posta:
[email protected]
|