BÜYÜK bir zatın, meselâ bir genel müdürün, bir bakanın, bir başbakanın yemeğine dâvet edilseniz nasıl zevk ve şevkle koşarak gidersiniz. İftar vaktinin Allah’ın ziyafetine bir dâvet olduğunu hiç düşündünüz mü?
Bütün nimetler Onun. Ramazan’da oruç tutan kullarına bir ziyafet veriyor Cenâb-ı Hak. Onun için mü’min sevinçli, mutlu iftar vaktinde. Hem de hiçbir şeyle kıyas edilmeyecek derecede sevinçli ve mutlu. Nitekim bir hadis-i şerifte buna şöyle dikkat çekilir: “Oruçlu için iki sevinç vardır. Birinci sevinci iftar vaktindeki sevincidir. İkinci sevinci de Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir.”1
Bu, Cenâb-ı Hakk’ın Rububiyetine karşı kulun ubudiyetini, yani kulluğunu takınma hadisesidir. Ramazan İktisat Şükür Risâlesi’nde dikkat çekildiği gibi Cenâb-ı Hak yeryüzünü bir nimet sofrası hâlinde yaratmış, çeşit çeşit nimetlerini umulmadık yerlerden o sofraya dizmiştir. Bununla mükemmel Rubûbiyet, Rahmaniyet ve Rahimiyetini göstermiştir. Ama insanlar gaflet sebebiyle, sebeplere takılarak bu hakikati tam olarak göremez, bazen de unuturlar. Ramazan-ı Şerifte ise inananlar muntazam bir ordu hükmüne geçer, Sultan-ı Ezelînin ziyafetine dâvet edilmiş bir tarzda akşama yakın, “Buyurunuz!” emrini beklercesine bir kulluk tavrı göstermeleri o şefkatli, haşmetli ve geniş Rahmaniyete karşı geniş, büyük, düzenli bir kullukla mukabele ederler. Bu hakikate yer verildikten sonra şu soru soruluyor Ramazan Risâlesi’nde: “Acaba böyle ulvî ubudiyete, şeref-i kerâmete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?”
Ramazan-ı Şerifte tuttuğumuz oruç, verdiği sayısız nimetlerinden dolayı Allah’a bir şükrün ifadesidir. Bedenin zekâtıdır oruç. Nitekim Allah Resûlü (asm), “Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur”2 buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmişlerdir.
Cenâb-ı Hak bin bir çeşit nimetini gözün hoşlanacağı, ağzın tat alacağı, mideye yarayacak tarzda yeryüzünü bir nimet sofrası hâlinde önümüze sermiştir. Bunlara karşılık bizden şükür istemektedir. Ama insanoğlu sebeplere takılıp asıl nimeti veren Cenâb-ı Hakka gereken şükrü yapamamakta, O’nun sebeplerden bin kere daha fazla teşekküre lâyık olduğunu unutmaktadır. Birinci Söz’de dikkat çekildiği gibi bir Sultan’ın gönderdiği hediyeyi getiren adama teşekkür edip hediyeyi gönderen Sultanı tanımamak, ona teşekkür etmemek nasıl aptallık ise tablacı ve birer sebep olan yaratıkları tanıyıp da gerçekten nimet veren Cenâb-ı Hakkı tanımamak ne kadar büyük bir aptallıktır.
Cenâb-ı Hakk’a teşekkür etmek ise nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere ihtiyacını hissetmekle olur.
Dipnotlar:
1- İbni Mâce, Sıyam: 1.
2- İbni Mâce, Sıyam: 44.
02.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|