Kişinin “Ah ne yaptım, ne ettim de bu başıma geldi! Zalim kader, kader utansın!” gibi ifadelerde bulunması yanlış ve tehlikelidir. Allah’ın Adil-i Mutlak, Rahîm-i Mutlak olduğuna inanan bir mü'min, böylesine isyanvârî bir tutum takınamaz.
Kader asla zulmetmez, adalet eder. Vicdanen şu hususu takdir ederiz:
Ne zaman, nerede, kime karşı nasıl bir haksızlık yaptığımızı bilemeyiz. Kimi zaman da eşya, hayvan ve sair mahlûkatın da hukuklarını çiğneriz. Dün ne yediğimizi unuttuğumuza göre, kime ne zaman hangi yanlışı yaptığımızı nasıl aklımızda tutabiliriz ki?
Kader ezelden ebede her şeyi görüp kuşattığı için, kimbilir biriken hatalarımızın da karşılığı verilir. Ve “İnsan zulmeder, kader adalet eder” hakikati ortaya çıkar.
Kader nasıl adalet eder?
Dilencinin biri durmadan gezer ve gittiği yerde:
“Kim ne ederse karşılığını mutlaka görür. Sanma ki, kötülük edenin kötülüğü yanına kalsın” der dururdu.
Mahallede bir kadın her gün onun bu sözlerinden bıkmıştı. Bir gün “Şuna bir kötülük yapayım da görsün bakalım herkes ettiğini bulacak mı?” diye bir plân hazırladı. İhtiyar dilenci evinin önünden geçerken içine zehir koyarak hazırladığı böreği ona verip:
“Al bunu, senin için yaptım” dedi.
Dilenci çok memnun olmuştu. Nasıl bir şey olduğuna bile bakmadan torbasına koyup günlerdir aç olan karnını doyurmak için köyün dışında bir çeşmenin başına gitti. Torbasından böreği çıkardı, tam yemeye hazırlandığı bir sırada uzaklardan geldiği belli olan bir asker:
“Amca çok uzak yollardan geliyorum. Çok açım. Şu börekten bir miktar versen de yesem olmaz mı?” dedi.
İhtiyar dilenci, hiç tereddüt etmeden torbasından çıkardığı böreklerin tamamını askere verdi. Kendisi de torbasında günlerden beri sakladığı kuru ekmeğini yemeye başladı. Zavallı asker âfiyetle böreğin tamamını yedikten sonra çeşmeden de su içip adama duâ ederek ayrıldı. Günlerdir kendisini bekleyen annesine yetişmek üzere yola çıktı.
Eve geldi ama “Öldüm, yandım” diye de feryat etmeye başlamıştı. Annesi askerden gelen oğlunu bağrına basmış, sevinmesi gerektiği yerde üzülüyor, oğlunun bu hastalığının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu:
“Oğlum ne oldu sana? Dokunacak bir şey mi yedin yoksa?” diye sordu. Asker zararlı bir şey yemediğini, sadece bir ihtiyarın yemek üzere torbasından çıkardığı böreği kendisine verdiğini ve adamın merhametine hayran kaldığını söyledi.
Kadın:
“Eyvah oğlum! Seni ben zehirledim. ‘Adamcağız eden bulur’ diyordu. İşte ettiğimi buldum” diye ağlamaya yırtınmaya başladı ama, iş işten geçmişti.
***
Evet, atalarımız bu hakikati şöyle vecizeleştirmiş:
Eken biçer.
Ve kim ne ekerse onu biçer!
Rüzgâr eken, fırtına biçer.
Araplar “Men dakka, dukka!” der. Oflu Hocanın tercümesiyle, “Tak eden, tuk edilir!”
24.08.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|