Ağustos 2008’de Demokrat Parti Ulusal Kongresi Denver, Colorado’da yapıldı. Burada iki önemli olan yaşandı.
Birincisi, Barack Obama, gelecek seçimlerde Birleşik Devletler Başkanı olmak yolunda partisinin büyük desteğini topladı. Eğer seçilecek olursa, Obama tarihte Birleşik Devletlerin başına geçen ilk Afro-Amerikan başkan olacak.
Amerika’da çoğumuz ömrümüz boyunca böyle bir şeyin gerçekleşeceğini rüyalarımızda bile görmeyi ummazdık. Yıllar var ki; ırkçılık vak'aları sebebiyle, bir Afro-Amerikan’ın böylesi önemli ve güçlü bir pozisyona getirilebileceğine inanmazdık.
Kongrede yaşanan ikinci önemli olay ise, bir Amerikalı Müslüman’ın Demokrat Parti Ulusal Kongresi’nde tarihî bir konuşma yapmış olmasıydı.
Kuzey Amerika İslâm Topluluğu’nun (ISNA) başkanı Dr. Ingrid Mattson, “Dünyamıza karşı kutsal sorumluluğumuz” başlıklı önemli bir konuşma gerçekleştirdi.
Oxford İslâmî Araştırmalar’ın internet sitesinde, Kuzey Amerika İslâm Topluluğu’nun (ISNA) 1982 yılında aralarında Müslüman Sosyal Bilimciler Birliği, Müslüman Bilimadamları ve Mühendisleri Birliği ve İslâmî Tıp Birliği gibi toplulukları birleştiren bir şemsiye kuruluş olarak Müslüman Öğrenciler Topluluğu’ndan (MSA) türediği belirtiliyor.
Dr. Ingrid Mattson’un söz konusu konuşması gerçekten de çok etkileyiciydi. Neoconlar ve onların Siyonist işbirlikçileri Dr. Mattson’un bu konuşmasını saldırılarıyla gölgelemek istediler. İslâm karşıtı olmasıyla bilinen Fox News, Dr. Mattson’un dünyayı yok etmek isteyen “radikal İslâmcılar” ile ilişkisi olduğuna dair, neoconların uydurduğu asılsız haberler verdi.
Bir kez daha, korku imparatorluğunun karanlık güçleri, Amerika’daki sorunlar hakkında konuşmak isteyen bir Müslümanı daha teröristler safına sokmaya çalıştı. Yoksa ABD’de, sadece İslâm karşıtı argümanlar ile konuşanlara mı ifade özgürlüğü var?
Amerika’nın insanlık dışı ve iki yüzlü uygulamalarına karşı çıkan Amerikalı Müslümanlara karşı bir korku oluşturma çabalarına bir başka örnek ise, Amerika’nın dünyadaki “ahlâkî otoritesini” bunlar yüzünden sarsıldığını söylemeleridir. Şimdi bir yandan Bush yönetimi Çin Halk Cumhuriyeti’ne insan hakları konusunda çağrılarda bulunurken ve Rusya’yı da Gürcistan işgali dolayısıyla eleştirirken, diğer yandan ise Küba’nın Gitmo Körfezinde Müslümanlara yaptığı işkenceleri söylemeyelim mi? -Bunun yanında sırf Batı’daki güçlü bir adam petrollerini koruyacak diye Afganistan ve Irak’ta vefat eden milyonlarca insanı ve işgal edilen toprakları da unutmayalım-... Peki bütün bunları söylemek mi Anti-Amerikancı yapıyor bizi?
Demokratik bir ülkede bu tür adaletsizlikler ve zulümlere karşı konuşmak “terörist” diye yaftalanmayı gerektirmez, bu ifade özgürlüğünün, demokrasinin ve en önemlisi İslâm’daki doğruluğun bir sonucu ve gereğidir.
Bir insanın konuşabilme özgürlüğü bir ulusun özgür olup olmadığı konusunda en doğru gösterge ve ölçüdür. Ayrıca özgürlük her zaman bir ülkeyi daha güçlü kılan bir etmen olarak görülmelidir, hükümetler kendi vatandaşlarından asla korkmamalıdır, bilâkis insanlarının isteklerine karşılık verebilmelidir, bunu da demokrasinin yeşermesine izin vererek sağlayabilir.
Demokratların Ulusal Kongresi’nde yaşananlar, Amerikalı Müslümanlara ülkenin siyasî arenasında organize bir politik varlık göstermek için ne kadar çok çalışmaları gerektiğini göstermiştir. Müslümanlar Denver’da gerçekten iyi temsil edilmişlerdir. Gün gittikçe genişleyen bu türden başarılar ve büyük adımlar ile Müslüman topluluğun siyasî olarak güçlenmesi sağlanacaktır ve gelişim süreci devam etmektedir.
TERCÜME: UMUT YAVUZ
10.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|