Gelenleriyle sevindiren, gidenleriyle acılara gark eden bir dünya hayatıdır bizim yaşadığımız. Başka tercihimiz de yok zaten. Madem bu dünyaya geldik, daha doğrusu gönderildik, o zaman yaşantıların en güzelini bulmak için çalışmak zorundayız.
Bir günde sahip olduklarımıza o günün sonunda veda etmekten başka tercih hakkımızın bulunmadığı bir hayat yaşamaktayız bu âlemde. Devamlı bu dünyada kalmak için hiçbir şey bize ümit vermemektedir. Kendimizi kandırmak için herhangi bir sebep bulunmamaktadır.
Yarınlar için yeni hazırlıklar yapmamız gerekmektedir her an. Yarınların her haletine hazır olmak, yapılması gereken en doğru yoldur. Bazen gecelerimiz rahat geçmekte, bazen de gecelerin karanlıkları sanki başımıza belâ olmaktadır. Bazen umduklarımızla karşılaşmakta, bazen de hiç ummadığımız hadiseler yolumuza çıkmaktadır.
Yolcuların da yolların da garip olduğu bir memlekette yaşamaya mahkûm olmak mı diyelim buna? Yoksa bilinmezlerden bilinenlerin ortaya çıktığı bir âlem midir bizim yaşadığımız? Aslında hiçbir karmaşanın olmadığı bir âlemdir bulunduğumuz yer. Düzenlilik her yerde görülmekte, faaliyetler en güzel bir ahenkle devam etmektedir.
Karışık olan bizim gerçeklerle az buluşan akıllarımız ve karanlığa sebep olan günahlarla hayat bulmaya çalışan kalplerimizdir. Kafalarımız ve kalplerimizin yanlışları dışındaki her şeyde güzellikler bulunmaktadır. Boşuna doğruların günahlarını almayalım. Yanlışlıklar bizleri yanlış yönlere yönlendiriyorsa bunun hesabını kendimize sormamız gerekmektedir.
Bizleri üzen ölümler, aslında bizleri sevinçlere kavuşturan doğumlar kadar güzeldir. Aslında tedbirler alınırsa, yani insan insan gibi yaşasa ölümler insanları daha güzel memleketlere götürebilmektedir. İman vesikasıyla gidilen ölüm ötesi memleketler, karmakarışık dünya hayatından çok daha güzel hayatlar bahş etmektedir. Onun için ölümler değil, hazırsızlıklar üzmeli insanı.
Hangi insan, dünyaya geldim de bütün sıkıntılarım yok oldu, diyebilir. Oysa kabir istasyonundan yepyeni bir memlekete giden çok insan bir daha geri dönmek istememektedir. Onlar huzur ikliminin tadını çoktan almaya başlamışlardır bile. O halde sadece hayatları mahv eden günahlar için üzülmeli, insanları, ateşine dayanılması mümkün olmayan karanlıklara aday haline getiren küfür haletleri için dövünmeli...
Evet dünya hızla bir sona doğru gitmektedir. Hatta sona varmadan sakinleri olan insanları üstünden atmakta, onlar için dünya hayatını noktalamaktadır. Bugün halen dünya ile birlikte son sür'at bir sona doğru gidiyoruz. Nerede dünya hayatına veda edeceğimizi bilmiyoruz, ama yakın bir gelecekte bu dünyada sevdiğimiz her şeye elveda diyeceğimizi çok iyi bilmekteyiz.
Mezarların önünden geçerken veya bir kazanın enkazı altında cansız bedeniyle uzanan bir mevtayı görürken ölümü sadece başkaları için düşünmeyelim. Oradan, biraz tefekküre dalmadan uzaklaşmayalım. Cami avlusunda cenaze namazının kılınması için bekleyen tabutun içindekinin önünden de Fatihayı okumadan geçmeyelim. Düşüncelere dalalım, kendimizi o tabutun içindekinin yerine koyalım. Hatta cemaatle cenaze namazına duralım. Çünkü bir gün bizlerin de Fatihalara ve namazlarda edilen hayır duâlara ihtiyacımız olacaktır.
Bu dünya hayatına mânâ katan sır serseri yaşantılarda değildir. İnsanlığı doğru hedeflere götürecek olan doğru yaşantılardır. Aslında hayatı en iyi tarif eden ölümlerdir. Çünkü ölümlerden ebedî hayatların varlığını öğreniyoruz. Anlıyoruz ki bizleri bu dünyaya gönderen bizleri sadece bu kısa dünya hayatı için yaratmamıştır. Çünkü bütün zerrelerimizle ebedî bir hayatı istiyoruz. Bu istemeyi bize veren Kâinat Yaratıcısı Rabbimiz elbette bize yaratılışımızın ulvîliğine münasip memleketler hazırlamıştır.
Hâsılı problemler dünya hayatından kaynaklanmamaktadır. Problemlerin kaynağı yanlış yaşantılardır. En sonunda doğru yapan da eğri yapan da hak ettiği yere varacak, zerre kadar iyilik de, zerre kadar kötülük de karşılıksız kalmayacaktır. O gün güzellik ekenler aydınlıkları biçecek, çirkinliklerle bir yere varacağını düşünenler de karanlıklara mahkûm olacaktır.
08.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|