BİZİ sevindirecek, mutlu edecek o kadar çok şeyimiz var ki herbiri altın ve elmas değerinde. Açıkçası paha biçilmez bir hazinenin üzerine oturmuşuz. Devlet kuşu başımıza konmuş. Kavuştuğumuz, kıymetini takdir edemeyeceğimiz kadar bunca nimet karşısında sevinç ve mahcubiyetten başka yapabileceğimiz birşey de yok.
Bizi bizden çok iyi bilen; rahmeti, hikmeti sonsuz Rabbimiz takdir etmiş verdiği nimetleri. Elimize geçmeyenlerin elde ettiklerimiz yanında ne kıymeti var. Hem bizim tembelliğimiz, gayretsizliğimiz, tedbirsizliğimiz, iş bilemezliğimiz sebebiyle önümüze açılan kısmetleri tepmiş, fırsatları değerlendirmemişsek suç kimin? Allah’ın verdiği aklı, gücü gerekli yerlerde kullanmamış ve bu yüzden elde edilebilecek nimetlerden mahrum kalmışsak suçu kimseye bulamayız.
Çalıştık, çabaladık, elimizden gelen her türlü gayreti gösterdik de bir kısım nimetleri elde edememişsek işte o zaman kadere sığınacağız. “Ne yapalım kısmetimiz bu kadarmış. Kaderimiz böyle yazılmış” der, elimize geçen ve başımıza gelenleri teslimiyet ve tevekkülle karşılarız. Gerçek bu ve bu insanın huzur ve mutluluğu açısından çok önemli. Ah vah etme, eyvahlar çekme kadere tenkit ve itiraz etmekten başka birşey değil. “Kaderi tenkit eden, başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır.”
Kadere inanan insanlarız. Kadere iman imanın altı şartından biri. Kadere inanmazsa insan Müslüman olmaz. İnsanın üzerine düşen her şeyi yaptıktan sonra kısmetine rıza göstermesi kaderdendir. Kul olarak cüz’î irademizi kullanır, o işin vücut bulması için gerekenleri yapar, sonra da Allah’a güvenip dayanırız. Kur’ân kâinatta vuku bulan, başımıza gelen mû’sibetlerin meydana gelmeden önce bir kitapta yazılı olduğunu bildirmiyor mu? Tâ ki nimetlere kavuştuğumuzda şımarmayalım, kaybettiğimizde de mahzun olmayalım diye.1
Ölçü bu olunca kısmete rızadan başka geriye ne kalır insan için? Resûl-i Ekrem de (a.sm.) kısmetine rıza gösteren kimseyi övüyor, onun mutluluğu yakalayacağına dikkat çekip, “Allah tarafından kendisine takdir edilene rıza göstermek, kişinin mutluluğunun alâmetlerindendir. İyilik ve hayır dilemeyi terk etmesi ve Allah’ın takdirine rıza göstermemesi ise mutsuzluğunun ifadesidir”2 buyuruyor.
Bu hadis-i şerif açıkça mutluluk ve mutsuzluğun ölçülerini vermiyor mu bize?
Dipnotlar:
1- Hadid Sûresi, 22-23.
2- Tirmizî, Kader: 15.
08.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|