Nur derslerinin saff-ı evvel muhatapları arasında yer alma mazhariyetine nail kılınan bahtiyarlardan biri de Emekli Yüzbaşı Refet Barutçu. Nitekim Barla Lâhikası’nda hem kendi mektupları, hem de Üstadın ona hitaben yazdıkları ile, adı en çok geçen değerli hizmet öncüleri arasında o da var.
Üstadın Refet Beye yazdığı mektuplardan birinde Üç Aylar ve Ramazan’da ne gibi meşguliyetler içinde olunması gerektiği bahsinde çok dikkat çekici ve orijinal bir tavsiye yer alıyor:
“Bu Şuhur-u Selâse (Üç Aylar) çok kıymettardır; Leyle-i Kadrin (Kadir Gecesinin) sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor.
“İnşaallah, Kur’ân’a ait mesaille (meselelerle) iştigal, bir nev'î manevî mütefekkirâne Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’ân mânâları risalelerin istinsah (çoğaltma) ve mütâlâalarında vardır itikadındayız...” (s. 530)
Elbette ki, Kur’ân’ın lâfzını okumanın, hattâ ezberlemenin ayrı bir değeri ve üstünlüğü var.
Ki, bununla ilgili olarak Üstad şunu yazıyor:
“Bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır. Ve her bir harfinde, ondan tâ binler sevap bulunan Kur’ân’ın hıfzı ve kıraati, her hizmete mukaddem ve müreccahtır (öncelikli ve tercih edilir).” (Kastamonu Lâhikası, s. 88)
Ancak devamında şunu da ifade ediyor:
“Fakat Risale-i Nur dahi o Kur’ân-ı Azîmüşşanın hakaik-ı imaniyesinin bürhanları ve hüccetleri (iman hakikatlerinin delilleri) olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikını tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir...”
Görüldüğü gibi, Üstad Kur’ân okumanın ve ezberlemenin müstakil fazilet ve sevabına işaret ederken, bunun, âyetlerin mânâsını öğrenip tefekkür ederek tamamlanması gereğine de vurgu yapıyor. Ve özellikle Risale-i Nur gibi bir tefsiri okumadan sadece âyetlerin lâfızlarını kıraat ve ezber etmenin noksanlık olacağını ima ediyor.
Ve böylece, Kur’ân’la iştigali, âyetlerin mânâlarını anlayıp düşünmeden, yalnızca kıraat ve hıfz düzeyinde bırakan tavra yönelik eleştirilerin önünü kesecek bir yaklaşım ortaya koyuyor.
Dolayısıyla bizlerin, şu Ramazan günlerinde diğer bilumum hasenat gibi her bir Kur’ân harfine de verilen bin—ve Kadir Gecesinde otuz bin—sevaptan istifade edebilmek için, hem günde bir cüz okuyarak ay sonuna kadar hatim indirmeye, hem de Risale-i Nur mütâlâalarında yoğunlaşmaya gayret göstermemiz gerekiyor.
Hatim bahsinde, Nur dairesindeki “şirket-i maneviye-i uhreviye” sistemine özel ve son derece orijinal bir uygulama olan cüz paylaşarak her gün bir hatim indirme imkânı da, ahirzamanın zor ve ağır şartlarında iman hizmeti vermeye çalışan fedakârlara sunulan bir ikram-ı İlâhî.
Onun için, bu ayda Kur’ân’ın hem metniyle, hem de mânâlarını izah eden tefsirleriyle ne kadar meşgul olabilirsek o kadar kazançlı çıkarız.
Üstadın, yukarıdaki mektubunda Refet Beye yaptığı tavsiyeyi, Afyon hapsinde çok büyük sıkıntılara maruz bulunan talebelerine de tekrarlamasından bizim de alacağımız dersler olmalı:
“Bu mübarek aylarda ve sevabı ziyade bu çilehanede mümkün olduğu kadar bir meşgale-i Kur’âniye ve nuriye ile sıkıntılı vaktiniz sarf edilse, çok faydaları var. Sıkıntı hafifleştiği gibi, kıymettar kalp ve ruhun ferahlarına medar, sevabı yüksek bir ibadet, o nurlarla iman cihetinde iştigal, hem tefekkürî bir ibadet, hem İhlâs Risalesi’nin ahirinde yazıldığı gibi beş vecihle bir nev'î ibadet sayılabilir.” (Tarihçe-i Hayat, s. 909)
O beş vecih ise şöyle sıralanıyor: “* Ehl-i dalâlete karşı manen mücahede. * Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım. * Müslümanlara iman cihetinde hizmet. * Kalemle ilmi tahsil. * Bazan bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî ibadeti yapmak...” (Lem’alar, s. 403)
07.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|