Annemin yaşı
BİR gün daha tamamlandı ömürden. Nasıl bitti nasıl geçti demeye fırsat bulamadan geçti usulca. Sorguya zaman kalmadan yarın oluverdi.
Annemin yaşı buldu beni. Neden bugünler hızlı geçiyor derken annemin yaşı belirdi aklımda. Dünyada geçirilen elli sene iliklerime işlendi. “Uzun yıllar” demek istedim. Diyemedim. Çünkü uzun yıllar olmadığını biliyorum. Hızlı geçen yıllar uzun olabilir mi? Hayır!... diye haykırmak istiyorum. Haykırışımda, inanmak istemeyen ince ve vecizeli sözlerim olsun diyorum.
Sadece diyorum. İnanmıyor yüreğim, aklım. Saatler yanımdan su gibi geçerken, nasıl inkâr edebilirim zamanın hızını.
Belki bu yüzden annemin yaşı geçti aklımdan. Aklıma, kalbime ve yanılmalarıma vurulsun diye, ısrarla düşünüyorum annemin yaşını. Elli senede geçen dört mevsimde buluyorum kendimi. Nasıl geçtiğini aklım alamasa da; üşüyorum onun kışında, terliyorum yazında. Üzülüyorum onun adına gençliğin gitmesinden. Gerçi onda şuurlu bir kabul ediş var. Ama gençlik fotoğrafları eseflenmeyi hazır ediyor her baktığında. Kabullenmeme şaha kalkıyor. Kalksa da önüne geçilemeyen durum o şaha kalkışı yerlere düşürüyor.
Bende onunla beraber yerlere düşüyorum. Yaşımın elli olduğunu hayal ediyorum. İşte o zaman ürperiyorum annem adına ve kendi adıma. İşte, o zaman gafletin perdesi yırtılıyor. Bana geleceğimi ayna gibi gösteriyor. Çarpıtılmış bir haber olarak karşıma çıkmıyor. Hakikat, gerçek, doğru ve bu tanımlara uyan bütün kelimeler bağırıyor bana. “Ölüm gelmese, sen de elli yaşına geleceksin!”
Yıkılıyorum; kabul etmek istemiyorum. Ama itirazlarım yerini bulmuyor. Yine haykırıyor, sende elli yaşına geleceksin. Tıpkı annen gibi. Tıpkı elli yaşını bulmuş diğer insanlar gibi. Bu gerçek, yüzüme şamar gibi vurulurken bende yanına yıkılıveriyorum. Dudaklarımdan tek kelime niyaza duruyor, “gaflet” eritip bitiriyor beni. Geçen her saniye başımı taşlara da vursam geri gelmeyecek. Saniyelerin önüne geçip, elimi kaldırarak “dur” diyemeyeceğim. Ve onunla beraber geçen gaflet acı bir tebessümle varlığını gösteriyor. Hafif bir çığlık atıyorum. “Az önce ki saniyem gafletle mi geçti” diyorum? Ömür sermayemi kemirip duran gece gündüz bana “evet” diyor.
Belki gafletle geçmemiştir. Belki aklım, kalbim uyanıktı geçerken. Farkındaydım, saliselerin bile. Demek istiyorum. Diyemiyorum.
Çünkü neyle meşgulsem o saniye anlayabilirim gafletle geçip geçmediğini. Bende biliyorum ki gafletle geçti. Bir “evet” daha gökte cisimleniyor. Başka evetlerle birleşerek gafleti kocaman yapıyor. Şımartıyor onu. Annemin yaşını nisyanıma bahane olur diye hep hatırlamak, şımaran gafleti cezalandırmak istiyorum. Başka evetler arkasından gelmesin diye.
Başımda bir ağrı var, annemin yaşını düşündüğümden beri. Şimdi elimi başımda tutuyorum. Bu ağrıyı bir sebep görerek, ilâcı bulmaya koyuluyorum.
|