Bu mübarek ayın ruhuna aykırı, bu güzel ayın asliyetine uygun olmayan hâl ve davranışları görüp de üzülmemek elde değil. Bu rahmet ayına, bu Kur’ân ayına, bu hayır ve bereket ayına hiç uygun düşmeyen hâl ve durumların yaşanıyor olmasını görmek hakikaten insanı derinden üzüyor.
Her yıl olduğu gibi bu sene de, Ramazana daha günler, haftalar kala gıda fiyatları yavaş yavaş yükselmeye başladı. Ramazanla beraber gıda maddelerindeki bu yükseliş, bazı kalemlerde yüzde yüzün üstüne çıktı.
Diğer bir tuhaflık da, Ramazan öncesinden ve Ramazanla birlikte bir çok kimsenin gıda stokuna hız vermesi. Çok gariptir, vatandaş sanki bir galadan, bir kıtlıktan haber almış gibi habire evine gıda maddesi depoluyor. Vatandaşın bu açgözlülüğünü, bu hırsını çok iyi değerlendiren ve bunu iyi bir fırsat olarak gören bir çok esnaf da, zam üstüne zam yapmakta.
Bir hayır, bir bereket ayı olan Ramazan ayında, her yıl, bu gibi nâhoş zamların yapılıyor olmasının izahını ben şahsen yapamıyorum. Hayır ve hasenâtların bir sel gibi aktığı Ramazan ayını, bir nev'î köşeyi dönme, bir çeşit vurgun ayı şekline dönüştürmek akıl ile, vicdan ile bağdaşır mı?
Bu mübarek ayda sergilenen ve bu ayın ruhuna ve asliyetine uymayan diğer durum da, bir çok ehl-i dinin damak tadını ön plana çıkararak, lüks bir yeme içmeye yönelmesi. Bir çok insanın, bu ayda bol, yağlı, etli yemekleri olmazsa olmazlar arasında kabul ederek, Ramazan boyunca bütçesini de zorlayarak bu durumu adeta bir zorunluluk olarak görmesi doğru mudur sizce?
Halbuki Ramazan orucunun bir gayesi de, açlıkla, susuzlukla, bir nev'î insanın aczini, fakrını hissetmesi; yıl boyunca takip ettiği zevklerini, lezzetlerini bu ayda terk ederek; hiç değilse bu ayda fakirâne bir yeme içmeye yönelmek sûretiyle, bütün ömrünü bu şekilde geçiren yoksulların hâlini düşünerek, onlara yardım elini uzatmaya yönelmesidir.
Bu bakımdan Ramazan, bir çok yönüyle lezzetleri, zevkleri terk ederek mideyi susturan, damak tadını gözetmeyen, kalp ve ruhun yolunu açan, açlığı ve susuzluğu göze alan, zahmet ve meşakkate razı olan ve bu şekildeki bir hayat tarzını benimseyen, şiâr edinen insanların ayıdır.
Kabul etmek gerekir ki, bu ayda bazı insanların verdikleri iftar sofraları ve programları da, Ramazanın ruhuna ve gayesine uygun düşmemektedir. Dost ve akrabaların bu ayda karşılıklı olarak birbirlerini iftar yemeklerine çağırmaları elbette güzel ve yerinde bir âdet. Çünkü, bu vesileyle akrabalık, dostluk bağları pekişiyor, tazeleniyor! Hele bir de yemeklerden sonraki tatlı ve samimî sohbetler mânevî bir haz veriyor. Olması muhtemel bazı soğukluklar, sitem ve dargınlıklar da bu vesileyle izale edilmiş oluyor.
Ama bu gibi iftar yemeklerinde de fazlasıyla israfa girilmesi, kanaat ve iktisada riâyet edilmemesi, zevk ve lezzetlerin tatmini yönünde lüks yemeklerin tercih edilmesi, bence Ramazan ayının sâfiyetine uygun düşmeyen durumlardır. Gelen misafire, onu memnun edecek ikramda bulunmak, onun sevdiği yemekleri hazırlamak elbette yapılması gerekli güzel bir âdettir. Ama yine bunun da bir ölçüsü olmalı. Bütçeler zorlanmadan, haddi aşmadan, tekellüflere kapı aralamadan iftar sofraları hazırlanmalı, ziyafetler verilmeli diye düşünüyorum.
Bu meyanda yine bazı ehl-i dinin geniş otel salonlarında veya lüks lokantalarda eğlenceli, şatafatlı iftar sofralarında tıka basa karın doyurmaları da Ramazanın ruhuna ve gayesine uymayan aykırı manzaralar olsa gerek.
Yine belediyelerin her yıl tertipledikleri iftar çadırları da, oruç ayının özüne, rahmet ayının asliyetine uygun olmayan manzaralara sahne oluyor. Yoksula, fakire yönelik hayırlı bir faaliyet olarak icra edilmesi gereken bu hizmet, belediyelerce bir reklâm, bir propaganda, bir şova dönüştürülüyor. Bazen de bu gibi iftar çadırları, Ramazanın mânevî havasına uygun olmayan müzikli şarkı ve türkülerle bir eğlence şölenine çevrilerek, istenmeyen manzaralar oluşturuluyor.
07.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|