“Kadınlara özgürlük”, yani feminizm hareketi Batı toplumlarında ortaya çıkan ve günümüzde bütün dünyayı saran bir akım.
Feminizmin, bulunduğu ortama göre değişen adeta bir “bukalemun” gibi farklı renkleri bulunmasından olsa gerek, İslâm ülkeleri dahi bu akımın etkisinden kurtulmuş değil. Liberal feminizm, radikal feminizm gibi terimlere artık İslâmî feminizm (!) tabirinin de eklendiği günleri yaşamaktayız. Feministler kadınları her alanda özgürlüğe dâvet ederek çoğunlukla yaşadıkları Batı toplumlarında birçok yeni problemlere sebep oldular. Nefsanî meyilleri tahrik ederek toplumu adeta fitne ve kötülük ağlarına düşürdüler. Bunu nereden mi biliyoruz? Tabi ki, yine Batılı kadınların değerlendirmelerinden…
Dilerseniz onlardan birkaç örnek sunalım:
EVA HERMAN: PROBLEMLERİMİZİ
FEMİNİSTLERE BORÇLUYUZ
İlk örnek radikal feminizmin liderlerinden Alice Schwarzer’in ülkesi Almanya’dan ve yine bir kadından.
Ünlü bir TV spikeri Eva Herman işinden kovulmasına ve birçok tartışmalara sebep olan “Eva Prensibi” isimli kitabında bakın neler söylüyor: “Almanya, artık hiç çocuk doğurmuyor. 30–40 yıl içinde çok yaşlı bir toplum olacağız. Bunun sorumlusu feminizmdir. Kadınları, iki çelişkili rol arasında bırakan ve annelik rolünü bir kenara ittiren feminizm.”
“Biz kadınlar, kendimize şöyle bir eleştirel bakmalıyız. Bugünün kendini gerçekleştirmeyi başarmış, aktif, kariyer sahibi, bağımsız kadını için çocuk tabiî bir şey değil. Biz kadınlar, demografik değişimin sorumluluğunun bizde olduğunu bile bile susuyoruz, kimse çıkıp da kadının, bir kadın ve bir anne olarak geleneksel rolünü savunmuyor. Kimse tabuları yıkmıyor. Bu sıcak tartışma sürüp giderken, bir zamanlar kadınların özgürlüğü için sesini yükseltenler niye sesini çıkarmıyor? Nerede bu kadınlar? Günümüzün iş sahibi kadınları ki buna ben de dâhilim, kendini gerçekleştirme yolunda gerçekten sınırsız bir hakka mı sahip, yoksa kadınların kurtuluşu meselesi sadece ölümcül bir yanılgı mıydı? (…) Bugün problemlerimiz varsa, kadın hakları savunucularına yürekten teşekkür etmeliyiz.”
SYLVİANE AGACİNSKİ: FEMİNİZM
KADINI ERKEKLEŞTİRDİ
Diğer örnek feminizmin liderlerinden Simone de Beauvoir’ın ülkesi olan Fransa’dan. Sylviane Agacinski de feminizmi eleştiren dünyaca ünlü bir kadın felsefeci. O da Eva Herman gibi kadınları fıtratına dâvet ediyor.
Cinsiyetler Siyaseti (Politique Des Sexes) adlı kitabında geçen yüzyılın ünlü feministi Simone de Beauvoir’ın görüşlerini tabir-i caizse yerden yere vuruyor:
“Simone de Beauvoir ve kendisinden sonraki birçok kadına göre, kadının gerçek anlamda özgürleşmesi, annelik görevini reddedip, etkin, çalışan ve üreten bireyler durumuna gelmelerinden geçiyordu. Özgür olmanın doğru yolu, her şeyden önce ‘erkekler gibi’ olmaktı. Kadınlar gerçek yabancılaşmadan dişilikleriyle değil, dişiliklerine karşı çıkarak kurtulmak istediler… Oysa ki, annelik, bir özgürlük ifadesidir, edilgen olmak anlamına gelmez. Dişiliği üstlenmek, öteki için kaygılanmak ve onun sorumluluğunu üstlenme kadının özgürlüğünün biçimlerinden biridir. Kadın anne olduğunda sakatlanmaz, bir parçasını tutkuyla bütünler. Annelik, bir egemenlik alanı olarak yeniden yorumlanmalı ve bir güç olarak arzu edilmelidir.”
RİSÂLE-İ NUR'DAN MÜJDELER
Risâle-i Nur’da, Peygamberimizin hadisleriyle Hıristiyanlık dininin, tahrifatlardan arınıp mânen İslâmiyete inkılâp edeceği müjdesi yer alır. İsevîlik şahs-ı mânevîsinin Kur’ân’a tabi, İslâmiyetin metbu (tabi olunan) makamında kalacağı, hak dinin bu iltihak neticesinde büyük kuvvet bulacağı haber verilir. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevilik ve İslâmiyet`in bu ‘ittihad’la galebe edip inkârcılığı püskürteceği müjdelenir...
Bu müjdeleri sadece kadınlarla ve aileyle ilgili alanlarda bile net olarak görmek mümkündür.
Hatırlarsınız sabık Papa II. Jean Paul, Filistin ve Şam ziyaretinde Emeviye Camiini ziyaret etmiş, Müslümanlara ve bütün insanlığa barış duâsı yapmıştı. Orada yaptığı konuşmada insanlığın sürüklendiği ahlâkî erozyon ve aileyi devre dışı bıraktıran dehşetli tahribatla Batı’nın çöküntüsünden dert yanmış; ahlâkî tamir tedbirinde İslâm âleminden yardım talebinde bulunmuştu. Ahlâkî değerlerin dejenere edilmesiyle, ailenin parçalanmasıyla, toplumların temeline dinamit sokulduğundan feveran etmiş, kadınları evlerine dönmeye çağırmıştı.
Şimdiki Papa XVI. Benedikt de bu yıl Nisan ayında New York BM Binasında yapmış olduğu konuşmada materyalizmin, aile ve toplumu zedelediğini ifade ederek, ya ilim ya ahlâk tercihine indirgenmeden ahlâka hürmet edilmesi gerektiğini söylemişti. Kadın ve erkekte “iffet”in aileyi koruyan etkisinden bahsederek aileyi fıtrî yaşayıştan uzaklaştıracak bilim ve teknolojiye müsaade edilmemesi gerektiğini anlatmıştı.
Eva Herman, Sylviane Agacinski’nin değerlendirmelerine Katolik liderlerin mesajlarını da ekleyince, insan “Artık Güneş Batıdan doğmaya başladı!” diye düşünmeden edemiyor. Değil mi?
07.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|