“Aklını Risâle-i Nur’a, meslek ve meşrebine karıştırma!” ne demektir? Düşünmeden, tefekkür etmeden, akletmeden teslim mi olunabilir mi? Müslüman, aklını başkasının cebine koyabilir, böyle bir yaklaşım sergileyebilir mi?
Bir meseleyi anlamaya çalışmak, muhakeme ile tetkik etmek, araştırmak, hatta mihenge vurmak başka; tenkit ile aklını karıştırmak değişik mecralara çekmek başka şeydir. Meselâ, İmam-ı Gazali’nin (ra) bir talebesi, Şeyh Nakşibend’in (ra) bir müridi, veya bir memur; “Hocam, şeyhim, amirim böyle dedi, şöyle bir yolu tutturdu, ama, ben de akıl sahibiyim, şöyle diyorum, şu yoldan gidiyorum, kanunu şöyle değiştiriyorum!” diyebilir mi?
Elbette hayır! Eğer onlara aykırı iddialarda bulunur, değişik yol tutturursa üstadının, şeyhinin halkasından çıkmış, sistemine itizal etmiş, kanunu çiğnemiş olmaz mı?
İslâmî meselelerde veya başka dallarda değişik yol, farklı tutum takınmak; talebenin ve müridin değil; şeyh, müceddid, müçtehid ve o sahanın uzmanlarınındır. Onlar, zaman ve şartlarına göre yeni metod, meslek ve meşrep geliştirir; şartlara uyarlar; temel şablon ve stratejiler çizerler. Belgelerini de Kur’ân ve Sünnet’ten gösterirler. İnsanlar da onları mihenge vurur, ona göre tavır alır.
İşte; Risâle-i Nur da, günümüz şartlarında iman, ibadet, muamelat, ukubat, ahlâk ve insanlığın psiko-sosyal, ictimaî ve siyasî bütün meselelere yeni ve çağdaş metot ve sistem geliştirmiştir. Kur’ân ve Sünnete göre çareler, çözümler üretmiştir. Çağdaş meslek ve meşrep, usul ve metotlar geliştirmiştir.
Risâle-i Nur’u da tetkik etmek, “mihenge (Kur’ân ve Sünnet ölçüsüne) vurmak ayrı; onun meslek ve meşrebine itiraz etmek, veya ona aykırı bir çığır açmak başka bir şeydir. Nur telebesi, Risâle-i Nur’u anlamaya, meslek ve meşrebini yaşamaya, hizmet stratejilerini uygulamaya çalışır. Kendi akıl feneriyle ona rota çizemez. Yani, “Bediüzzaman o zaman öyle söyledi, şöyle yaptı, ama, bu zamanda böyle olmalı, şöyle yapmalı, şu yolu izlemeliyiz!” diyemez.
Zira, Risâle-i Nur, bu asrı ve gelen istikbali de (gelen asrı değil) aydınlatan bir Kur’ân tefsiridir. Şu zamanın ihtiyaçlarına uygun bir ilâçtır. Bu zamanda hilâfet vazifesi yapıyor. Risâle-i Nur, sadece iman dersi değil, ictimaî ders de verir. Risâle-i Nur, İslâmiyet ve vatan zararına her türlü cereyana karşı koyar. Risâle-i Nur’un hizmetinde şahsın vazifesi sadece tebliğdir, netice Allah’a aittir. Risâle-i Nur’a sadakat, sebat ve metanetle bağlanmalı.
Öyle ise, müdakkik bir Nur talebesi, Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebine sadakat gösterir. Asla onun tarzını, hizmetini kendi kafasına göre şekillendiremez veya kendi düşüncelerini ona yamamaz. Onu kendisine uyduramaz, ona uymaya çalışabilir. Yalnız “şerh/yorum, izah/açıklama ve tanzim/düzenleme” yapabilir.
“Kafa feneriyle hareket etmeme” gerektiğini, Üstadın terbiyesinden geçen “Nurun sadık kumandanı ve kahramanı”, Zübeyir Gündüzalp’ten ve küçük yaştan beri terbiyesinde büyüyen Ceylan Çalışkan’dan ders alabiliriz. Gündüzalp, Üstad’ın hizmetine girdiği ilk günlerde, “Şunu yap, bunu yap!” diye birkaç iş verince, ilk zaman bocalar. Çalışkan’a gidider:
“Herhalde Üstadın işini yapamayacağım!” der. Aldığı cevap şudur:
“Üstadın işini yapmak çok kolay. İşine kafanı karıştırmayacaksın, ne demişse onu yapacaksın. Meselâ Üstad, gece 00:2’de dilekçe yazdırır ve ‘Götür bunu valiye ver!’ derse; sen kafanı karıştırmayacaksın; götürüp vereceksin. Eğer dersen ki, ‘Gece ikide valiye dilekçe mi verilir? Sabah erken kahvaltımı yaparım, sonra valinin evine doğru giderim. Vali evden çıkarken ben de hemen yakalar, mektubu veririm…’ İşte o zaman Üstadın işine aklını karıştırmış olursun. Akıbet beklediğinin tersine olur. Üstad da seni yanında barındırmaz!”
İşte Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebinde, hizmet stratejisinde de yapmamız gereken şey, işlerine aklımızı karıştırmamaktır. Yani, kendi görüşümüzü, metodumuzu, düşüncemizi ona uyarlamak değil; onun çizdiği stratejiyi, eğip-bükmeden, dosdoğru anlamak ve uygulamaktır.
Kafamızı Risâle-i Nur’a karıştıramayız. Zira, Üstadın kendisi de karıştırmamış. Hatta onların kendi eseri olmadığını, zekâsını karıştırmadığını; ictimaî ve siyasî konular dahil, her meselenin kalbine ihtar edildiğini söyler… Biz hangi akla hizmet ederek, aklımızı ona karıştırabiliriz ki!
08.09.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|