İkinci kuvvet olarak kabul edilen siyasî otorite ile sıralamaya "dördüncü kuvvet" şeklinde dahil edilen medya mensupları arasında şiddetlenen çekişmeyi hayretle ve de ibretle takip ediyoruz.
Başbakan Erdoğan ile en büyük medya patronu Doğan arasında nihayet düello şeklini alarak karşılıklı suçlamalarla ayyuka çıkan bu ateşli çekişme, iki taraf arasında gerildikçe gerilen ipleri koparma noktasına getirdi. Gerilen iplerin lifleri, aslında yer yer koptu. Hem de bir daha bağlanamayacak derecede koptu.
Zira, bugüne kadar birbirlerine—kerhen de olsa—duymuş oldukları az buçuk itimat büsbütün sarsıldı, berhava oldu.
Dolayısıyla, büyük bir gürültü ve patırdı ile yıkılan bu itimadın yeniden tesis edilmesine imkân ve ihtimal görünmüyor.
Olsa olsa, ancak bir "ateşkes" olabilir, aralarında. O kadar...
Evet, en iyimser ihtimale göre, ancak bir mütareke yapabilirler.
İkinci ihtimal ise, son derece vahim: Birbirlerine sataşmaya, ortalığı kırıp dökmeye, hatta yek diğerini çökertinceye kadar saldırıya devam edebilirler.
Biz, iki taraf arasında olup bitenlerin iç yüzünü, hadiselerin gerçek mahiyetini henüz bilemiyoruz. Tıpkı, 5–6 yıl süren "sessizlik dönemi"nde ne olup bittiğini bilemediğimiz gibi... Bundan dolayı da, kimsenin hatasına, günahına ortak değiliz. Olmaya da niyetimiz yok.
Bu büyük çekişmeyi tarafsız bir nazarla takip etmeye çalışıyoruz.
Ancak, şu genel doğruyu da ifade etmeden geçemeyiz ki: Türkiye'de siyaset–ticaret–medya üçgeninde yer alan şahıs ve grupların o doymak bilmez menfaat ve beklentileri öylesine içiçe girmiş ve birbirine karışmış ki, bu gayyâ kuyusunun içine girenin mâsum kalması ve sağlam çıkması adete imkânsız bir hal almış.
İşte, temel yanlışlık burada.
Doğru olansa, herkesin sadece ve sadece kendi işiyle meşgul olması, başka sahalara göz dikmemesidir.
Yani, siyasetçinin ticaret ve neşriyat ehline bulaşmaması, medya mensuplarının da, bu gücü kullanarak siyaset ve ticaret sektörüne burnunu sokmaması gerekir.
Gelişmiş, medenî ülkelerin de takip ettiği ve gelmiş oldukları doğru çizgi budur. Bu doğruya uyulmaması, haliyle hatalar ve yanlışlıklar zincirini teşkil ediyor.
Aklı başında olanların, bu haram ve günah çemberine girmemesi ve uzak durmasını temenni ederiz.
Ehemmiyete değmez
Bazı okuyucularımız, Kur'ân'dan âyetler sıralayarak aklınca Üstad Bediüzzaman'a kara çalmaya ve Risâle–i Nur'u kendi ilmince güyâ çürütmeye çalışan bir "enaniyetli hoca"ya niçin cevap vermediğimizi soruyor.
Elcevap: Değmez ve gerekmez de, ondan. Zira, bazıları kendini şu veya bu şekilde reklâm etmekten haz alıyor.
Bazıları ise, doğrudan doğruya başka mihrakların hesabına çalışıyor.
Bunların hiçbirine kıymet atfederek cevap vermek gerekmez. Faydası yok.
Aklı başında, insaf–vicdan sahibi bir mü'minin Bediüzzaman Hazretlerine düşmanlık etmesine ihtimal veremiyoruz.
Tarihin yorumu = 10 Eylül 1962
Darbecilerin sürgün sâbıkası
Demokrat Partiyi deviren (27 Mayıs 1960) darbeci cuntanın sâbıkası saymakla bitmez. Bu sâbıkalardan biri de, çoğu Kürt kökenli olmak üzere 485 masum vatandaşı haksız yere Sivas'taki Kabakyazı toplama kampına sürgün etmek ve onlara işkence çektirmektir.
Yine işkenceli yargılamalar neticesi 430'u serbest bırakılırken, tanınmış, halkın itibarını kazanmış 55 kişi yeni bir sürgün cezasına çarptırıldı. Şeyh, ağa ve kanaat önderi olarak bilinen bu şahıslar, Türkiye'nin Batı bölgelerine çok dağınık bir şekilde sürgün edildiler.
Bu sürgün cezası 10 Eylül 1962 tarihine kadar devam etti. Yeni kabine, bu haksız cezaya nihayet son noktayı koydu.
İşkenceli sürgün cezasına çaptırılanlar bazı isimler şöyle: Mehmet Kayalar (Diyarbakır), Kinyas Kartal (Van), Faik Bucak (Urfa), Said Ramanlı (Batman), Ebubekir Ertaş, Said Ensarioğlu, Şeyh Selahaddin Fırat, Cemil Küfrevî...
Zalimlerin çekişmesi
Darbecilerin başında görünen Cemal Gürsel, aslında bir kukla gibiydi. Rütbe itibariyle onun altında yer alan iki şahıs, darbenin iki temel kanadını temsil ediyordu: Bunlar, sol kanadın temsilcisi olan Korgeneral Cemal Madanoğlu ve sağ kanadın temsilcisi durumundaki kurmay albay Alparslan Türkeş idi.
Bu iki kanat, Said Nursî'nin mezarını bir meçhûle naklettikten, beş bin küsûr subayı ordudan attıktan, Doğu illerinden 485 mâsum vatandaşı sürgün ettikten ve Demokratları Yassıada cehennemine sevk ettikten sonra birbirlerine düşmeye başladılar.
Başkan Gürsel'in sağ kanattan bir kurmay albay tarafından sûikast sonucu yaralanması, iplerin kopmasını netice verdi. Solcu darbeciler sağcı darbecileri yemeye koyuldular ve onları gruptan (MBK) tasfiye ederek yurt dışına sürdüler.
10.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|