DÂVET
Bu hafta 20 Eylül Cumartesi akşamı saat 22: 00’de Eyüp Sultan İftar Çadırı’nda Tasavvuf Müziği Konserimiz olacak İnşaallah. İlâhilerimizi seslendireceğimiz konserimize bütün okuyucu ve
dinleyicilerimizi dâvet ediyoruz.
RAMAZANA has bazı şeyler vardır ya! Onlar, içinde bulunduğumuz ayı diğer 11 benzerinden ayıran küçük de olsa belirgin işaretlerdir. Ramazanın gülü güllaç, sıcacık pideler ve tabiî ki mahyalar. Hele mahyalar… İki minare arasında ki boşluğa yazılmış ışıktan yazılarıdır adeta. Ramazan’ın mesaj panosudur onlar. Hayrı tavsiye eder, uyarır, dâvet eder. Bir seyyah mahyalar için şunu yazmış: “Türklerin hiçbir medeni eseri olmasa bile yalnız şu gökteki yıldızları toplayıp minareler arasına yazı yazmayı akıl edişleri ve bunda muvaffak olmaları onların medeniyette ne kadar ileri olduklarının bir ifadesidir.” Eskiden şerefeler arasına gerilen kalın bir halata şimşirden halkalar, kancalar gevşek yedek ipleri ve yüzden fazla kandil kullanılarak mahyalar yazılırmış. İstanbul’da ilk mahyanın Sultan 1. Ahmet döneminde (1603 – 1617) Sultanahmed Camiinde kurulduğu sanılmaktadır. Eskiden Ramazanın ilk on beş günü boyunca yazılı ikinci 15 günü boyunca ise resimli mahyalar kurulurmuş. En çok yazılan birkaç mahya ise şunlarmış: “Ya şehr-i Ramazan, Maşallah, Elhamdülillah, Ya Rahman Şefaat”. 1921 Ramazanından sonra ise “Yaşasın Hürriyet” “ Eytama (yetimlere) yardım” “Hilal-i Ahmer’i – Kızılay- unutma” “Tayyareyi unutma” gibi yazıların yazıldığını söyler tarihçiler.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ilk orucu – 1 -
İLK orucumu dokuz yaşında tuttum. Bu da ömrümde hiç unutamayacağım günlerden oldu. Oruç ben yaşta çocukların ifasına tahammül edemedikleri büyük sevaptır. Eğer bir gün tutmaya tahammül edebilirsem Hacı ninem büyük babamın anası benden bir mecidiyeye satın alacaktı. Çünkü küçüklerin oruçlarının büyüklerinkinden makbul olduğunu söylüyordu. Ben yirmi kuruşun bu büyük kazancın tamahıyla tutmaya karar verdim. Fakat büyük validemle teyzem, “zayıftır dayanamaz” itirazında bulundular. Yalvarıyorum yakarıyordum beni sahura kaldırmıyorlardı. Kaldırsalar da beni elimden tutup sofra başına getirinceye kadar tekrar uyuyormuşum. Nasılsa bir akşam Hacı Ninemle mukaveleyi sağlayarak sahur yemeye muvaffak oldum. Sofradan kalktık ve beni yarının orucuna niyetlendirdiler. Ben o günü iftar topu atılıncaya kadar hiçbir şey yememeye Allah’a karşı söz verdim. Bu sevaplı niyetten sonra büyük bir sevinçle döşeğe yattım. Sabah oldu. Büyükler orucun yarısını uykuda tutturmak için hep yatıyorlardı. Ben bermutat erkenden dipdiri kalktım. Oyuncaklarımla oynadım, aşağı yukarı indim çıktım, bahçede gezindim. O şen velveleli Ramazan gecesinin bu sessiz sabahı ne kadar kasvetli sıkıntılı oluyor. Yavaş yavaş sahurun tokluğu geçerek içim ezilmeye başladı. Öğleye doğru sabrım tükendi. Gitgide açlığım tahammül edilemez bir hal aldı. Aç kediler gibi önünde dolaştığım dolaptan ne güzel kokular geliyordu. Dolabı açtım, kapısı gıcırdadı. İftardan kalma reçeller, sucuklar sahur artığı köfteler, el sürülmemiş kâselerde hoşaflar vardı. Hepsinin kokusu misk gibi burnuma doldu. Allah’a verdiğim sözü düşündüm. Hayır hayır, midemin ıztırabı her şeye galip geliyordu. Üç dört köfte ile pide parçası aşırarak gidip bahçenin köşesinde yemeye karar verdim. Büyük pek büyük bir günah işlediğimi biliyordum. Heyecanla elimi sahana uzattım. Arkadan menhus bir ses çıktı: ???
( Devamı İnşaallah haftaya )
Ezanı güzel okumak
GEÇEN hafta Cumartesi günü Kanal A’da sevgili kardeşim Ertuğrul Erkişi’nin sunduğu İftar programında idik. Doç. Dr. Sefa Saygılı ve İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı Beylerle birlikte hoş bir sohbet oldu. Reklâm arası verildiğinde İl Müftümüz Mustafa Beye "Hocam mübarek Ramazan ayındayız. Bu ayda bazı camilerde okunan ezanlar için ne düşünüyorsunuz. Özellikle merkezi yerlerdeki camilerde bazı müezzin kardeşlerimizin okuduğu ezanlar hakikaten insanları olumsuz etkiliyor sanırım” dedim. Mustafa Bey “Çok haklısınız. Bu konuyla müftülük olarak çok ilgiliyiz. Gerçekten bize de çok şikâyetler geliyor. Bizzat müezzinlerimizi eğitime alıyoruz. Meselâ mikrofonları ağzınıza çok yaklaştırmayın belli bir mesafe bırakın diyoruz ama okurken yine mikrofonu ağızlarına dayıyorlar. Bununla ilgili eğitimlerimizi sürdürüyoruz” dedi. Benim örnek verdiğim bir cami ile ilgilendi ve hemen not aldı. Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda bu, yine medyanın gündem konusu olmuştu. Sanatçılar, yazarlar ve Diyanet’in açıklamaları vardı. Ezanın Şeair-i İslâmiye’den olması bakımından oldukça hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Bu konuda oldukça dertli olduğum için yazılar yazıyorum ve mümkün olan her zeminde gündeme taşımaya çalışıyorum. İnşallah bu konuya ileride daha geniş olarak değinmek istiyorum.
16.09.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|