Okullar açıldı; ilköğretimde 11 milyona yakın, liselerde ise 3 milyondan fazla, yaklaşık 15 milyon öğrenci ile 600 binden fazla öğretmen ders başı yaptı.
İlk ve orta dereceli okullarda yine “resmî demeçler”le okul yöneticilerinin “bağış sıkıntısı” çelişkisiyle başlayıp, OKS’nin yerine üç yıla yaydırılan SBS sınavı ile devam eden ve üniversite hazırlık kurslarına trilyonların aktarıldığı sistemin arızaları, gün geçtikçe daha da derinleşiyor.
Yeni eğitim yılını Gaziantep’te açan Başbakan, her ne kadar, Millî Eğitimin bütçesini yüzde 200 arttırdık eğitim konusunda hiçbir mazereti kabul etmiyoruz” dese de, Türkiye’de eğitimin devasa temel problemleri duruyor.
Erdoğan, 2000 yılında yüzde 11 olan okul öncesi eğitimin yüzde 29’a çıkarıldığından bahsediyor, sekiz dersliği olan bütün okullarımıza bilişim teknolojileri sınıfının kurulduğunu söylüyor. Lâkin hâlâ Anadolu’daki birçok köy okuluna ilâveten metropollerde dahi otuz-kırk kişilik kalabalık sınıflarda ders yapılıyor. Yıkık-dökük ve çürük binalarda eğitim yapmak durumunda kalınıyor.
Keza okullara Ankara’dan doğru dürüst ödenek ayrılmadığından, okul yöneticileri her vesileyle velilerden para toplamak durumunda kalıyor. Taşımalı eğitimin beraberinde getirdiği problemler ise her gün yeni bir fâciaya yol açıyor…
ÇARPIK SİSTEM DEVAM EDİYOR...
Diğer yandan, bizzat Başbakan tarafından “milletçe kurtulmamız lâzım” denilen ve daha baştan “yanlış” olduğu belirtilen, ilköğretimin ilk sınıflarından son sınıfına kadar bütün öğrencileri lise ve üniversite giriş sınavlarına hazırlık dershanelerine âdeta mahkûm eden çarpık sistemin düzeltilmesi de sadece “temenni”den ibaret kalıyor.
Gerçek şu ki OKS’nin yerine ikame edilen SBS, dershaneleri kaldırmak bir yana daha da arttırıyor. Böylece sayıları dört bini aşan özel dershane sayısı lise sayısını geçiyor. “Dershanecilik sektörü,” “eğitim kurumları”nın yerini alıp laçkalaştırıyor. Bizzat Millî Eğitim Bakanının ifâdesiyle, dünyanın parası yatırılarak yarış atı haline getirilen öğrenciler, “özel dershaneler”e daha da bağımlı hale getiriliyor.
Önceleri 8. sınıfta sınav kaygısına giren milyonlarca öğrenci, şimdi “ilkokul”un ardından “ortaokul”a adım atar atmaz sınav telâşı ve tedirginliğine girmekte, psikolojileri bozulmakta. Öğrenciler ve veliler, artık sınavlarda başarılı olmayı dışarıda aramaktadırlar.
Neticede hatalı sınav sistemiyle, öğrencilerin paralı dershanelere “mecbur” edilmesi, insan haklarının en başında gelen ve anayasada teminat altına alınan “eğitim hakkı”nı ve bu hakkı elde etmedeki eşitliği fırsat eşitliğini berhava edip ortadan kaldırmakta…
Ne var ki bütün bunlara karşı siyasî iktidar, hâlâ altı yıl öncesiyle mukayeselerle kamuoyunu oyalıyor. 28 Şubat sürecinden kalma hazırlıksız “sekiz yıllık kesintisiz eğitimi” kademeli yapma konusunda hiçbir düzeltmeye gitmediği gibi, altı yıldır sistemden kaynaklanan aksaklıklar da giderilmiş değil.
Kısacası, ekonomide çizilen pembe tablolar, eğitim için de çiziliyor. Lâkin onca propagandaya rağmen eğitimdeki “alarm zilleri” her gün ders zilleriyle birlikte bütün Türkiye’de çalıp tekrarlanıyor…
HÜKÜMET EĞİTİM
MESELESİNE EĞİLMELİ...
Müfredat ve ders kitaplarındaki sıkıntılar, anayasayı ilga eden, milletin seçtiği Meclisi kapatan, meşrû hükümetleri deviren muhtıra ve darbelere övgüler yağdırılması bir yana. Demokratik düzenin siyasî, sosyal ve ekonomik sıkıntılara çözüm getirmediği ve toplumsal gerginliği arttırdığı iması da bir yana…
Yetkililerin tesbitleriyle uyuşturucu ve kötü madde tâcirlerinin Türkiye üzerindeki ticaret hacmi ve perakende satışlarının ürkütücü boyutları ortada…
Alkol ve madde bağımlılığının yaşının 15’e düştüğü, gençleri ve çocukları zehirleyen ve artık bir “felâket” haline gelen bu dehşet tablosuna gecikmeden tedbir alınmasının gerektiği, Meclis komisyonunda açıkça ikrar edilmesine rağmen, hâlâ okulların çevresinde uyuşturucu ve esrar satan şebekelere karşı caydırıcı ve köklü tedbirler alınmış değil. Hâlâ hükümetin etkin bir mücadele programı yok…
Yaygınlaşan uyuşturucu, kötü madde bağımlılığı ve sanal kumar, okul kapılarına dayanmış. Uyuşturucu kullanım yaşı ilkokul seviyesine inmiş; okul çevreleri, zehir satıcılarının alış veriş alanı haline gelmiş. İlköğretim öğrencileri arasında alkol kullananların oranı yüzde 16’lara varmış.
Ancak gittikçe tırmanan bu vahim tehlikeye karşı “gençliği koruma kanunu” teklifinde bulunan milletvekili iktidar partisinin genel başkan yardımcısı, bizzat Başbakan tarafından “azarlanıp” önerisi “partinin program ve tüzüğüne aykırı olduğu” gerekçesiyle geri çekiliyor. Uyuşturucu, kötü madde bağımlılığı ve sanal kumara karşı hiçbir ciddî tedbir alınmıyor.
Başbakan, okulların açıldığı günde partisine mensup belediye başkanı hakkındaki “yolsuzluk” iddialarına ve yurtdışında yardım için toplanan fonların bir bölümünün kendisine verildiği “Deniz Feneri operasyonu”na dair haberlere tepkiyle başladı. Okulların açılmasının üzerinden bir hafta geçti. Başbakan hâlâ aynı polemiklerle vakit geçiriyor.
Peki, siyasî iktidar ne zaman Türkiye’nin eğitim meselesine eğilecek? “İmdat!” işaretleri veren eğitime ne zaman sıra gelecek?
16.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|