7 milyarlık dünya ailesinin 2 milyarı Müslüman. Bu 2 milyar, şimdi bir tek hakikat ile meşgul. O da Ramazan ayı içindeki müjdeler. Aslında ayın adı “Ayların Sultanı”. Fakat ayın içinde bin bir güzellikler var. Yani müjdelerle dolu. Oruçlu insan eğer kendini dikkatle dinler ve okursa müjdeyi görecektir ve vücut denilen bu muhteşem İlâhî şehirde bambaşka rahatlıklarla karşılaşacaktır. Yaz günü ağzı kurusa da, bedenin diğer uzuvları mânevî bir rektefe ile tazeleniyor ve yeniden vücuda kuvvet ve zindelik veriyor, şuur idrak tefekkür veriyor..
Namazdaki inşirah ve âhenk oruçta da vardır. Oruçlu insanlar, İlâhî perhiz ile hareket ettiklerinden, bir ay sonunda bir yıllık döküntüden ve bir çok hastalıktan kurtuluyorlar. Âlem çarşısında çok perhizciler var, çokları netice alamadı. Yazılı ve görsel basından takip ediyoruz, çok elim ve korkunç ölümlerle karşı karşıya gelinmiştir. İlâhî perhiz, mûsikinin nağmeleri gibidir. İmsak, sahur ve iftar... Bu kelimeler bile ısırıcı değil, bilâkis tatlı ve münevver…
Ramazan ayı müjdelerle dolu. Müjdenin çok mânâları var. Sabır, güzellik, sıhhat, bereket, hoşgörü, yardımseverlik, zekât, sadaka, teravih namazları, Kur’ân hatimleri, bilebildiğin duâlar, küfürden kaçmak, boş lâkırdıdan kaçmak, gıybetten, sarhoşlardan uzaklaşmak, sigara dumanından kurtulmak, “ben oruçluyum” demek, oruçla kalkmak ve oruçla yatmak... yüzlerce müjdelerden birkaç tanesidir.
2 milyar Müslümanın evleri Ramazanda Hz. Bediüzzaman’ın tabiriyle bir muntazam ordu harekâtı gibidir. Lütfen kafamızı kaldıralım ve bütün dünyaya birlikte bakalım, görünen manzaranın tek cevabı “Allahuekberdir”. Yani “Allah büyüktür” ve hem de çok büyüktür. Dünya ailesinde var mı böyle bir muhteşem ordu? Oturup Bismillah diye başlıyor, Elhamdülillah diye kalkıyorlar. Sahur böyle, iftar böyle. Allahu ekber...
Esasında hediye getirenlere neler yapmayız ki; ikramlar, tebrikler, teşekkürler vesâireler. Peki; Ramazan ayı bir ikram müjdesi... Ya onun içindekiler? Bunun için ne kadar şükretsek azdır. Başta insan olduğumuza şükretmek lâzım. Hem insanız, hem Müslüman. Hem sahura kalkacağız, hem de oruç tutacağız. Ne kadar büyük güzellik. Bunları bize veren kim? Bahşeden kim? Gönderen kim?
Efendim ben şu kadar okudum? Filan feşmekan... TV’lere çıkıyoruz veya çıkıyorlar. Soruyorlar, anlat bakalım öz geçmişini? Hiçbiri sormuyor: Beyefendi veya kardeşim; kendinizi okunuduz mu? İnsan kendisinin câhili olur mu? Maalesef 21. yüzyılın takur tukurları ve müthiş meşguliyetleri kendimizi okumadan ve okutmaktan uzaklaştırmıştır. İşte oruç, işte insan, okulun ilk basamağı...
Türkiye ezansız, Kur’ânsız dönemler geçirdi. 2008 itibarıyla Cenâb-ı Allah’a şükürler olsun. Bugün Türkiye’de devletin en üst kademelerinden aşağıya doğru insanlar Bayram ve Cuma namazlarına halk ile beraber gidiyor ve beraber kılıyorlar. Bir cenaze namazında bütün erkân ve kurmaylar bulunuyor. Bir şehit töreni, Fatihalar, duâlar ve açılan eller ufak bir mesele değildir. Ne güzel mânevî bir manzara ve ne güzel bir tablo... Geçmiş tarihlerde hassaten 1950’ler öncesi, bunlara rastlamak mümkün değildi.
Bir iftar yemeği, bir iftar çadırı ve binlerce dâvet az bir şey mi? Nereden nereye geldik? Bunlar müjde ayı Ramazanda görülen şeffaf emareler, pencereler ve müjdelerdir. Ne olur? Bu ayda hep güzelleri ve müjdeleri arayalım ve görelim. Kendini okuyabilen ve kendini dinleyen, bunları görecektir. İftarınız mübarek olsun, sahurunuz mübarek olsun, kalbiniz nurlarla dolsun, müjdeler arkadaşımız olsun.
12.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|