"DE Kİ: Allah’ın kulları için yarattığı giyecekler ile hoş ve temiz rızıkları kim haram etti? De ki: Bu nimetler dünya hayatında iman edenler içindir; kâfirler de o arada istifade ederler. Kıyamet gününde ise onlar sadece mü’minlere mahsustur. Bilgi sahibi bir topluluk için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.”
A’raf Sûresinin 32. âyetinde Rabbimiz böyle buyuruyor. Bu demektir ki Cenâb-ı Hak mü’min kulunu yeryüzüne Kendi adına tasarruf etmek için bir vekil olarak tayin ettiği gibi dünya nimetlerini de onun emrine sunmuştur. Öyleyse bu nimetlerden yararlanmasını engelleyecek hiçbir sebep yoktur. Âhirette de zaten onlar için olacaktır.
Peki, bu nimetlerden yararlanmanın şartı nedir?
Onları meşrû dairede, salih amel işlemede kullanmak ve şükrünü îfâ etmek…
Buna en güzel örneklerden biri Hz. Süleyman’dır (ra). Hayvanların dilini bilecek, araçsız rüzgâra binip uçabilecek kadar harika nimetlere sahip olduğunda bütün bunları Allah’tan biliyor, “Ey Rabbim, bana, anne ve babama ihsan buyurduğun nimetlere şükretmeyi ve rızana kavuşturacak işler yapmayı bana ilham et. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat”1 diyordu.
Demek mü’min bütün bu nimetlerden yararlanacak, fakat şükretmeyi ihmâl etmeyecek. Şükür ise nimeti Allah’tan bilmek ve O'nun istediği dairede kullanmaktır. Bu aynı zamanda Allah’ın rızasını aramak demektir.
Demek Allah’ın hoşnut olacağı şeyleri yapma gayreti içinde olacak mü’min. O nimetlerle O'nun gazabını celbedecek davranışlar işlemekten uzak kalacak.
Bir de Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin kızartılmış tavuk yeme olayını düşünelim. Evlâdı kuru ekmeğe tâlim eden yaşlı kadın, hocası Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin kızartılmış tavuk yediğini görünce, “Olur mu hocam, bizim çocuk kuru ekmekle kendini avutuyor. Siz ise kızartılmış tavuk yiyorsunuz” demekten kendini alamamış. “Allah’ın izniyle kalk!” demiş tavuğa Abdülkadir Geylânî Hazretleri ve tavuk dirilmiş. “Ne zamanki senin evlâdın da bu makama gelirse o da tavuk yesin” diye karşılık vermiş.
Bu kerâmete Lem’alar (19. Lem’a) isimli eserinde yer veren Bediüzzaman Hazretleri bunun ne anlama geldiğini şöyle açıklıyor: “İnsanın ne zaman ruhu bedenine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olur ve lezzeti de şükür için isterse leziz şeyleri yiyebilir.”
Demek bu şartlarda dünya nimetlerinden istifade etmek için hiçbir engel yok.
İslâm bazı dinler gibi dünyayı terk etmeyi istemiyor. Tam tersi dünya nimetlerinin de mü’minler için hazırlandığını, meşrû şartlarda onlardan âzamî derece faydalanabileceğimizi öğütlüyor.
Dipnotlar:
1- Neml Sûresi: 19.
12.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|