Meş’um darbenin 28. yılını da geride bıraktık. Ama kurduğu düzen aşılamadı. Baskı ve şaşırtmacalarla yüzde 92’ye “evet” oyu verdirilen çağ ve hukuk dışı ihtilâl anayasası da hâlâ yürürlükte.
Gerçi aradan geçen zaman zarfında, bu ucube anayasanın sayı itibarıyla azımsanmayacak maddelerinde birtakım değişiklikler gerçekleşti.
Özellikle AB sürecinde bazı temel meselelere nisbeten dokunacak düzenlemeler de yapıldı.
Ama yapılanların hiçbiri, anayasanın özündeki çağ ve hukuk dışı ruh ve felsefeyi zayıflatamadı; onun sıkı sıkıya koruma altına alındığını ifade ve ilân eden maddeler olduğu gibi duruyor.
Başlangıç metninde “hiçbir düşünce ve mülâhazanın Atatürkçülük karşısında korunma göremeyeceğini” buyuran ibare uzun mücadele ve kavgalardan sonra sadece şöyle rötuşlanabildi:
“Hiçbir düşünce ve mülâhaza” kelimelerinin yerine, “hiçbir faaliyet” kelimeleri konuldu. Böylece düşünce ve mülâhazaların güya Atatürkçü baskıdan kurtarıldığı, ama onun yerine faaliyetlerin korunma dışında tutulduğu bir ülke olduk.
(Ve son olarak Yargıtay Başkanı, bu metnin anayasadan çıkarılmaması gerektiğini söyledi...)
28 Şubat’ın ürünü olan zulüm ve haksızlıklar niye bir türlü bitirilemiyor? Halkın yarısının oy verdiği bir partiye niçin kapatma dâvâsı açılıyor? Türkiye’nin kronik sorunlarını çözüp gelişme yolunu açabilmesi için her alanda şart olan temel reformlar neden gerçekleştirilemiyor?
Sebep, 12 Eylül anayasasının hâlâ yürürlükte olması. Yaşanan ibretli tecrübelerden de gerekli dersleri çıkararak bu gerçeği çok iyi anlamamız ve bu anayasadan bir an önce kurtulmadan önümüzün açılmayacağını artık görmemiz lâzım.
Bunun için, toplumun ve özellikle genç kuşakların demokrasi şuuruna sahip olmasını sağlayacak şekilde doğru bilgilendirilmeleri büyük önem taşıyor. Bilhassa darbelerin ülkemize nelere mal olup neler kaybettirdiği iyi anlatılmalı.
Türkiye’deki eğitim sisteminin son derece önemli ve hayatî problemlerinden biri, doğru ve sağlıklı bir demokrasi eğitiminin bulunmayışı.
Ve bununla bağlantılı olarak, inkılâp tarihi müstakil bir ders olarak müfredatta yer alırken, demokrasi tarihinin okutulmasına yer olmayışı.
Aslında şu anda okullarda okutulan inkılâp tarihi dersinin adı eskiden cumhuriyet tarihiydi. Ama anlatılan konular “ebedî ve millî şef” dönemleriyle bitiyor ve cumhuriyetin demokrasi aşamasına geçtiğimiz 1950 ile sonraki gelişmeler anlatılmıyordu. Ve bu durum hep eleştirildi.
Ama bir türlü çözüm bulunamadı. Çünkü 50 sonrasının nasıl anlatılacağı konusunda bir uzlaşma sağlanamadı. Eğitim bürokrasisinde de etkinliğini sürdüren tek parti zihniyeti, demokrasinin defalarca canına okuyan darbeleri haklı gösteren ve sorumluluğu milletin seçtiklerine yıkan bir anlatım tarzında ısrarlı olunca bu ders uzun yıllar eski içeriğiyle devam etti, ama isimle muhteva tutarlı olsun diye “cumhuriyet tarihi” yerine “inkılâp tarihi ve Atatürkçülük” denildi.
Ve ne zaman ki, AKP iktidarı işbaşına geçti; yıllardır yapılamayan şey gerçekleşti: 50 sonrasındaki olaylar; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve hattâ 28 Şubat da ders kitabına girdi. Ama nasıl?
Tek parti zihniyetindeki eğitim, bürokrasinin yıllardır yapmak isteyip de yapamadığı şekilde:
“27 Mayıs, DP hükümeti muhalefeti etkisizleştirmeye çalıştığı için yapıldı” diyerek; Yassıada ve idam utançlarını gizleyerek; 12 Mart’ın sorumluluğunu politikacılara yıkarak; 12 Eylül’ü haklı bir müdahaleymiş gibi anlatarak ve “28 Şubat’ta MGK laiklik karşıtı söylem ve eylemler için hükümeti uyardı” ifadesini kullanarak...
Bunlar, ilköğretim 8. sınıflar için hazırlanan İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabından.
Millî Eğitim Bakanının övündüğü “müfredat reformu”nun içerisinde bunlar da var demek ki.
12 Eylül ve 28 Şubat niye bir türlü aşılamıyor, aksine uzadıkça uzuyor? Cevabı işte meydanda.
12.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|