Bugün 12 Eylül askerî ihtilâlinin 28. yıl dönümü. 12 Eylül 1980 tarihi demokrasimiz adına kara günlerden birisidir. Bu tarihte Türk demokrasine büyük bir darbe vurulmuştur. Aradan geçen 28 yıl sonra hâlâ ihtilâlleri konuşuyoruz. Darbe plânlayanlar çıkıyor. Bunlar demokrasimiz adına utanç verici gelişmeler.
12 Eylül ihtilâlinin bıraktığı üç kötü miras aradan geçen 28 yıla rağmen hâlâ değiştirilemedi, yok edilemedi, çözülemedi. Bunlardan birisi 1982 anayasası, bir diğeri başörtüsü yasağı, diğeri de YÖK…
Türkiye hâlâ “12 Eylül ihtilâlinin ürünü” olan anayasadan kurtulamadı. 26 yıl içinde 13 defa değişikliğe uğradı. 177 esas maddeden oluşan Anayasa’nın başlangıç bölümü ile 75’in üzerinde maddesi değiştirilirken, 3 madde ise yürürlükten kaldırıldı.
Ancak ihtilâl şartlarından hazırlanmış olması tamamı değiştirilse de bu imajı üzerinden silemeyecektir. Bu yüzden yepyeni, sivil bir anayasa yapılması gerektiği yıllardır konuşuluyordu. 22 Temmuz seçimlerden sonra da kamuoyunda da bu yönde bir beklenti olunca “sivil” anayasa hazırlıklarına başlandı. Taslak hazırlanıp iktidar partisine verildi. İktidar partisi de bunun üzerinde çalışmalar yapıp, tam tamamlamak üzere olduğu açıklanırken, birdenbire anayasa çalışmaları rafa kaldırıldı. Şu anda ne aşama da olduğunu bilinmiyor. Yapılan açıklamalara bakılırsa, hükümet yeni bir anayasa yapmaktan vazgeçti. Çözümü de mevcut anayasanın bazı maddelerinde değişikliğe gidilmesiyle buldu.
12 Eylül ihtilâlinin icat ettiği ve bugüne kadar çözülemeyen ve binlerce insanı mağdur eden bir konu da başörtüsü yasağı. Başörtüsü yasağı, ilk defa 22.7.1981 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı ile orta dereceli okullarda ve bir yıl sonra da 16.7.1982 tarihinde kamu kurum ve kuruluşlarında ve kanunla değil, Bakanlar Kurulu’nun kabul ettiği yönetmeliklerle yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmelikler de bu güne kadar düzeltilememiştir.
Üniversitelerde başörtüsü yasağı ise, ilk önce Yüksek Öğretim Kurumunun (YÖK) 20.12. 1982 tarihinde yayınladığı bir genelge ile başlamıştır. Bu genelge üzerine üniversite senatoları, başörtüsünü yasaklayan kararlar almışlardır. Bu yasakların kaldırılmasını isteyen Türkiye Büyük Millet Meclisi, 28.10.1990 tarihinde, 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 17. maddesini kabul etmiştir. Halen de yürürlükte olan bu maddeye göre de bir yasaklama sözkonusu değildir.
Bu yasak konusunda yazdığımız her yazı da “kanunsuz başörtüsü yasağı” diyoruz. Evet ne anayasada ne kanunlarda başörtüsünü yasaklayan bir hüküm yok. Ama fiiliyatta bu yasak acımasızca uygulanıyor. Şu günlerde öğrencilere başörtülü olarak okula girmeyeceklerine dair “taahhütname”ler imzalatılıyor.
12 Eylül’ün bir diğer ürünü de Yüksek Öğretim Kurulu. 6 Kasım 1981 kurulan YÖK, 12 Eylül darbesi deyince ilk akla gelen kurumlardan. Kurulduktan sonraki yıllarda, sol görüşlü öğrenci ve öğretim elemanlarını üniversitelerden uzaklaştıran uygulamaları ile ünlenen YÖK, 28 Şubat süreci sonrasında ise başörtüsü yasakçısı, laik söylemleriyle ve baskılarla dikkat çekti. Gürüz ve Teziç yönetiminde de bu imaj konusunda tavan yaptı. Şimdiki Başkan Prof. Yusuf Ziya Özcan’ın göreve başlarken sergilediği “özgürlükçü” tutuma rağmen üniversite rektörleri özgürlükten yana değil de yasaktan yana tavır alıyorlar. Bu yüzden de 12 Eylül ürünü olan bu kuruldan da kurtulmak, hiç değilse yapısını değiştirmek gereklidir.
Türk milletine demokrasiyi çok görmüş, halkın seçtiği insanları alaşağı etmiş, Parlamentoyu kapatmış bir dönem Anayasa’da yer alan geçici 15. madde olduğu sürece yargılanamıyor. Darbe yapanlar yargılanmadıkça da, darbe planlayanlarda, darbe yapmaya teşebbüs edenlerde, darba çığırtkanlığı yapanlarda olacaktır.
Sözün özü: 28 yıl sonrasında 12 Eylül ihtilâlinin getirdiği pek çok şey hâlâ yerinde duruyor. Yukarıda saydığımız veya sayamadığımız pek çok konuyu da çözecek olan Meclis’tir. Ancak şu anki Meclis aritmetiğine bakıldığında iktidar ile muhalefet arasında en ufak bir konuda bile uyuşma yaşanmıyor. Meclis Başkanı Köksal Toptan anayasa değişikleri için komisyonlar kurulmasını tavsiye ediyor. Muhalefet daha baştan karşı çıkıyor. Dışişleri Bakanı Ali Babacan uyum yasalarını muhalefete götürüp, görüşünü almak istiyor, kendisine randevu dahi verilmiyor. Görülen o ki 1 Ekim’de başlayacak Meclis çalışmaları böyle devam ederse erken seçimin gündeme gelmesi hiç uzak bir ihtimal değil.
Türkiye’nin 12 Eylül ihtilâlinin getirdiği tortulardan kurtulması gerekiyor. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük için…
12.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|