Ama, fakat, lâkin, ancak…
Bu kelimeler bir önceki cümleyi çürütmek amacıyla kullanılan kelimelerdir. “Ben şunu yapacağım, ama şimdilik yapmayacağım” gibi…
Hizipçiliği ve uzlaşmaz siyaseti ile son yıllarda nam salan Deniz Baykal’ın çokça tartışılmayan bir beyanı, Ergenekon soruşturması ile iki ayı aşkındır tutuklu olan Tolon ve Eruygur’un “TSK adına” ziyaret edilmesi ile gündem dışına itildi. Ancak kendisi de millet tarafından seçilen, darbelere karşı olması gereken bir siyasetçi olarak darbeyi çağrıştıran sözleri üstü kapatılacak bir konu olmamalıdır.
Baykal’ın bu tartışılan cümlesine geçmeden önce 68 kuşağının ünlü isimlerinden, bir zamanlar Doğu Perinçek, Deniz Gezmiş, Cengiz Çandar gibi isimlerle Samsun’dan Ankara’ya “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü”ne katılan, 16 yıl Cumhuriyet’te çalıştıktan sonra Ergenekon soruşturması sürecindeki yazıları sebebiyle gazeteyle yolunu ayıran şimdinin Radikal gazetesi yazarı Oral Çalışlar’ın geçtiğimiz günlerde kendisi ile yapılan bir röportajda “Askerî darbelerle sol arasında akrabalık var. Sözde solcular darbecidir. Ben solcu olarak darbecileri tasfiye etmek için AKP’yle koalisyon yaparım. Ama laikler ve kendilerine ‘sol’ diyenler, laik-dinci kavgasını öne sürerek Ergenekoncuları, darbecileri kurtarmaya çalışıyorlar” sözüne dikkat çekmek istiyorum. (Taraf, 30.08.2008), (Neden böyle bir giriş yaptığımı yazının sonunda anlatacağım)
* * *
“Solcular darbe sever” başlıklarının hemen ardından CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Fikret Bila’ya söylediği sözleri yan yana koyunca solcuların darbe sevip sevmediği de ortaya çıkıyor.
Genelkurmay’ın çokça merak edilen, günlerce öncesinde konuşulmaya başlanan resepsiyonuna birkaç dakikalık gecikme yüzünden alınmayan Baykal’ın Orgeneral İlker Başbuğ’un konuşmasıyla ilgili olarak, “Artık komutanların konuşmaları etrafında siyasî tartışmalar yapmak istemiyorum, sanki sözle etkili olma aşaması geride kaldı gibi geliyor bana” sözleri farklı yorumlara sebep oldu.
Fikret Bila bile bu sözleri köşesinde aktarırken “İlker Paşa çok doğru şeyler söyledi, çok güzel analizler yaptı, çok güzel saptamalar yaptı” dedikten sonra “ama” diye devam etti, “Paşalar her zaman böyle güzel konuşmalar yapıyorlar da...” Sözlerinin devamını getirmek istemedi. “Ama”yla neyi kastettiğini sorunca, “Artık komutanların konuşmaları etrafında siyasî tartışmalar yapmak istemiyorum, sanki sözle etkili olma aşaması geride kaldı gibi geliyor bana’ demekle yetindi” cümlelerini yazdı. (Milliyet, 30.8.2008)
Bu sözler bir siyasetçinin hem de bir parti genel başkanının ağzından çıkınca “Baykal darbe çağrısı yapıyor” sözüyle muhatap oldu. Cümleyi okuyunca da böyle bir durum ortaya çıkıyor zaten. “…sanki sözle etkili olma aşaması geride kaldı gibi geliyor bana” bu cümleyi okuyunca da akla “darbe” gelmiyor mu? Hele bu söz askerlerin konuşması üzerine söylendiyse... Başta yazmıştık, “ama, fakat, lâkin” kullanıldığında bir önceki cümleyi çürütüyor. Burada olduğu gibi…
Sonrasında tabiî “yanlış anlaşıldım” türü açıklamalar yaptı Baykal. Yine Bila’ya konuşan Baykal, bu sözleri “iktidar üzerinde etkili olmuyor” anlamında kullandığını vurguladı. (Milliyet, 3.9.2008) Ancak sözleri de ortada duruyor.
* * *
Şimdi Oral Çalışlar’ın “sol darbe sever” sözü ile Baykal’ın “…sanki sözle etkili olma aşaması geride kaldı gibi geliyor bana” cümlesini yan yana koyduğumuzda nasıl bir sonuç çıktığını sizlere bırakıyorum.
Bir de gerek 27 Mayıs, gerek 12 Mart ve 12 Eylül, gerekse de 28 Şubat darbe ve postmodern darbelerinin hep “sağ” iktidarlara yapıldığını buna eklersek ne demek istediğimiz ortaya çıkar.
Siyasetçi demokrasiden başka bir şey düşünmemelidir. Milletin iradesini başka “iradelerden” üstün görmesi gerekir. Medeti başkalarından değil, siyaset içinde aramalıdır. Demokrasinin daha fazla gelişmesi için çalışmalı, sorunların çözümünü demokrasi içinde aramalı.
06.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|