Zeytun, bugün Kahramanmaraş'a bağlı Süleymanlı ilçesinin eski ismi. Burada, 1895 senesinin Güz aylarında Müslümanlarla Ermeniler arasında yaşanmış olan kanlı hadiseler, kelimenin tam anlamıyla bir insanlık dramına dönüşmüştür.
İlk kıvılcım, 16 Eylül'de kendini göstermiş ve yangın giderek büyümüştür. Neticede, asker–sivil binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Dış kaynaklı örgütler
O tarihte nüfusu 17 bin civarında olan ilçede yaşayanların yarıdan fazlası Ermeni vatandaşlardır.
Ermeni nüfusun da yarıdan fazlası Gregoryan, geri kalan kısmı ise Katolik ve Protestandır. Ne var ki, Osmanlı devletine ve Müslüman ahaliye karşı hepsi birleşmiş ve fırsat buldukça da etrafa saldırmaktan çekinmez olmuşlardır.
Esasında, iki taraf arasında daha evvel herhangi bir huzursuzluk yaşanmadı. Müslümanlarla Ermeniler, bu topraklar üzerinde asırlarca birlikte ve barış içinde yaşadı.
Tâ ki, zalim Avrupa devletlerinin yetiştirip organize ettiği Taşnak ve Hınçak örgütleri ortaya çıkıncaya kadar.
Avrupa'nın muhtelif merkezlerinde eğitilerek Türkiye'ye gönderilen Taşnak ve Hınçak militanları, Osmanlı'nın "millet–i sadıka" olarak gördüğü Ermeni vatandaşları iğfal edip onları devlete karşı isyana teşvik ettiler.
Bu hainane faaliyetlerini, İstanbul'dan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun en ücrâ köylerine kadar taşıdılar.
İşte, kin ve garaz yüklü o faaliyetlerden biri de, Maraş'ın Kuzeybatısında yer alan Zeytun kasabası ile köylerinde sahnelendi. İsyanın organizesini üstlenenler ise, Hınçak örgütü oldu. Mâsum Müslüman köylerine baskın düzenlemek ve köylülere saldırmakla başlayan silâhlı eylemler, kısa sürede genişleyip devlete karşı şiddetli bir isyana dönüştü.
Coğrafî konum
İsyanın kök tutması ve genişleme istidadı göstermesinin bir sebebi de, derebeylik yaşantısının hakim olduğu Zeytun'un coğrafi özelliğinden kaynaklanıyordu.
Ceyhan ile Göksu Nehri arasında yer alan Zeytun, dağlık, yüksek ve çok sarp bir bölgedir. Yerleşim birimi, üç bin rakımlık bir noktaya kadar çıkabiliyor. Etrafı zeytin ormanlıklarıyla kaplıdır.
Derin bir vadide ve Zeytun Nehri üzerinde kurulmuş bulunan şehir merkezinde yaşayan binlerce Ermeni vatandaş, sanat, ticaret ve ziraatle meşguldür.
Müslümanlarla içiçe yaşayan bu vatandaşlar, 1800'lü yılların sonlarına kadar da herhangi bir patırdı veya huzursuzluğa sebebiyet verecek bir faaliyetin içine girmediler.
Ancak, 1878'de sona eren Osmanlı–Rus Harbinden (93 Harbi) sonra, buradaki huzur–sükûn da değişmeye ve bozulmaya başladı.
Harbin sonunda yapılan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmalarında, Ermeni meselesi ilk kez uluslararası bir mesele haline getirilmiş oldu.
Artık, Ermenilerle alâkalalı hemen her meselenin içine Rusya, Almanya, Avusturya, İtalya, Fransa, İngiltere ve hatta Amerika devletleri de girmiş bulundu. Bazı devletler gelip burada kolej açtılar ve kapalı devre eğitim faaliyetlerini organize ettiler.
İşte, içte ve dışta yürütülen gizli–açık bütün bu faaliyetlerin neticesinde, Zeytun Ermenileri başta Osmanlı'ya ve dolayısıyla Müslümanlara düşman bir unsur haline getirilmiş oldu.
Bir yandan da devlet otoritesi sarsılmış, eski kuvvet ve kudretini kaybetmiş durumdaydı.
Bu zaaftan faydalanan dış destekli Hınça örgütü, Ermenileri sılâhlandırarak onları önce mevzii saldırılara, ardından da topyekûn bir isyan hareketine sevk etti.
Huzursuzluk ve çatışma, aylarca devam etti. İsyan bölgesine sevk edilen askerlerin üzerine de ateş açıldı ve yüzlerce asker o sarp ve dağlık bölgelerde şehit edildi.
Tehcir'e doğru
Sonunda, yabancı elçilikler de devreye girerek taraflara anlaşma yolunu gösterdi. Ne var ki, bu zaman zarfında binlerce insan hayatını kaybetti. Durum bir derece yatışır gibi göründüyse de, kargaşa ileriki yıllarda yeniden kendini gösterecek ve kan akmaya devam edecekti.
Zeytun, 1914 yılının Ağustos ve Aralık aylarında iki kez daha kana bulandı. Ruslar'dan alenen destek ve kuvvet alan Ermeni örgütler, bu bölgede yaşayan herkes için hayatı zindana çevirdi. Meşhûr "Tehcir Kànunu" bu hadiseden altı ay sonra çıktı ve unutulmaz yeni bir dram daha yaşanmış oldu.
16.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|