Yakın tarihte yaşanmış depremler üzerinde yaptığımız bir araştırmada, en sarsıcı depremlerin gaflet hengâmında, yani daha çok depremin unutularak ekseriyetin dünya rahatına meylettiği zamanlarda vuku bulduğuna şahit olduk.
1939 yılı sonlarındaki İzmir (7.1) ve Erzincan (7.9) depremleri, zındıka rejiminin bütün kuvvetiyle dini unutturup insanları gaflete, dalâlete, sefahete sürüklemede en yüksek başarıyı gösterdiği bir zamana denk geldi.
Din ve mânevîyatı temelinden sarsmaya azmetmiş olan rejimin madrabazları, o güne kadar bütün kin ve gayzlarını kusmuş, bütün bir milletin iradesini kontrolleri altına almaya önemli ölçüde muvaffak olmuşlardı. Yirmi senedir dinî terbiyeden mahrûm bırakılan insanların ekseriyeti de, ne yazık ki namaz, oruç, hac ve zekât gibi dinî vecibeleri hakkıyla ifâ etmekten uzaklaşmış, hatta Ramazana duyulması gereken hürmeti dahi terk etmiş bir durumdaydı.
İşte, ülke genelini etkisi altına alan bu kalın gaflet tabakası, 7.9 şiddetindeki bir sarsıntıyla kırılmaya yüz tuttu.
Ardından, yeni gaflet dalgaları esmeye ve kabuk tutmaya başladı. Zira, tahribatçı bid'akâr rejim, bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Buna mukabil, 1940–1944 yılları arasında Kastamonu, Tosya, Ladik, Niksar, Gerede, Düzce, Hendek, Erciş, ülkenin geneline korku salan pek şiddetli sarsıntılara sahne oldu.
Anadolu'nun tarihinin hiçbir devresinde, bu derece şiddetli ve bu kadar sık periyotlarla ve peşpeşe olmak üzere böylesine depremler yaşanmış değil.
1992'deki yıkıcı Erzincan depremi, yine kış mevsiminde ve yine bir Ramazan gecesinde, üstelik tam da teravih vaktinde meydana geldi. Ramazanın hürmetini tutmayanları büyük bir korkuyla sarstı.
Ancak, hemen hepinizin bildiği son yüz yılın en sarsıcı, en yıkıcı, en korkutucu ve çok hasar meydana getiren deprem, 17 Ağustos'taki Büyük Marmara Depremidir.
Gaflet mevsimi olan yaz aylarında ve bilhassa sıcaklığın had safhada olduğu 16/17 Ağustos gecesinde vuku bulan bu depremin etkileri devam ediyor olmasına rağmen, ne yazık ki kalın gaflet perdesi bir kısım insanlarımızın basiretini bürümüş, kapatmış görünüyor.
Oysa, aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapatmakla, yahut gaflete dalmakla depremin önüne geçemeyiz.
Hasılı, depremi hiç mi, hiç unutmaya gelmez. Ne zaman, nerede ve ne şiddette olacağını da bilemeyiz. O halde, maddî ve mânevî bilumum tedbirlerle depreme her daim hazırlıklı olmalıyız, vesselâm.
Bediüzzaman Külliyesi
Nurs Köyünde inşası tamamlanmak üzere olan Bediüzzaman Külliyesi için Ziraat Bankasında açılmış bulunan hesap numarasına dışarıdan (ATM veya internet üzerinden) para göndermek isteyenler için tam ve eksiksiz bilgiler şöyledir:
Ziraat Bankası Hizan Şubesi
Şube kodu: 0663
Hesap numarası: 4450 6210 / 5001
Bu rakamları girenlerin karşısına şu bilgiler çıkıyor: "Kepirli Köyü Camileri Yaptırma ve Yaşatma Derneği."
NOT: Nurs Köyünün resmiyetteki ismi Kepirli'dir. Nurslular, köylerinin orijinal Nurs ismini resmîleştirmek için gerekli teşebbüs ve müracaatta bulundular, ancak henüz bir netice almış değiller.
Tarihin yorumu (15–17 Eylül 1961–66)
Eylül ortasına düşen dehşet ölümler
Yassıada Askerî Mahkemesinin (Yüksek Adalet Divanı) haklarında idam hükmü vermiş olduğu ve bu hükmün infaz edilmesi kesinleşen devlet ricâlinin isim listesi belli oldu.
Buna göre, sıra Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam edilmesi, geriye kalan 450 kişinin ise çeşitli cezalara çarptırılmasına geldi.
15 Eylül 1961 günü kesinleşen bu cezaî hükümler, hemen ertesi gün infaz edilmeye başlandı: Zorlu ve Polatkan 16 Eylül'de idam edilirken, ağır koma halinden henüz çıkamayan Menderes'in idam hükmü ise, 17 Eylül'de infaz edildi.
Bu kanlı hadisenin üzerinden elli yıla yakın bir zaman geçti. Bütün bir millet, şehit Menderes ve arkadaşlarını rahmet ve minnetle anarken, onlara bu zulmü revâ gören zalimlere ise, içinden lânet yağdırıyor.
* * *
Gariptir ki, Menderes (DP) iktidarının devrilmesinde ve mazlûmların idam edilmesinde, şu veya bu ölçüde hissesi bulunan Org. Cemal Gürsel de, yine bir Eylül ortasında can verdi. Hem de, 219 gün bitkisel hayatta kaldıktan, yani ağır koma halinde yaşadıktan sonra öldü. Dahası, son nefesini bu vatanda değil, Amerika'da verdi.
Gürsel'in uzun müddet komada kalması, halk arasında fıkralara da konu oldu. İşte o fıkralardan biri:
"Ne yapsın Gürsel... Ölüp gitse, karşısına Menderes çıkacak. İyileşip kalksa, bu kez karşısına İnönü dikilecek. Ara yerde kaldı bîçare..."
15.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|