Her ne kadar ‘öfke’ baldan tatlı da olsa o ‘bal’ın zehirli olduğunu da bilmek lâzım. Gerek şahsî hayatımızda ve gerekse sosyal hayatımızda, sonradan pişman olduğumuz her hareketimizin temelinde ‘öfke’miz vardır. Öfke ile kalkanın ‘kâr’la oturduğu görülmemiştir.
Türkiye’nin siyasî hayatı da öfke dalgalarıyla dalgalanıp durmakta. Sanki siyasiler ‘kim daha sert, kırıcı konuşabilir?’ yarışmasına katılmış haldeler. Oysa konuşmak yerine ‘iş’ yapılsa belki de mevcut sıkıntılardan kurtulabiliriz.
İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatasını görmeyip, başkalarının hatası görmeye meyillidir. Bu bakımdan, ‘siyasetçiler çok öfkeli, ama öfke bizim semtimize uğramaz’ diye düşünmeyelim. Bize göre ‘kırıcı’ olmayan pek çok davranışımız, muhataplarımızı üzüyor, kırıyor olabilir. Bu bakımdan her fırsatta ‘özür’ dilemeyi de hatırda tutmak gerekir. “Sebep olduğum kırıcı söz ve ifadelerden dolayı özür diliyorum” diyebilmeliyiz.
Siysaetçilerle medya arasında devam eden ‘kavga’yı biraz da ‘öfke patlaması’ olarak görmek lâzım. Genel anlamıyla yaptıkları yayınlar sebebiyle ‘medya’yı savunmak mümkün değil, ama siyasetçilerin öfkesine de hak veremeyiz. Maalesef medya, gerek traj kaygısıyla ve gerekse başka hesaplar sebebiyle çoğu zaman yalan-yanlış haberleri manşetlerine taşımıştır. Millet de bunu bildiği için gazetelere ‘küsmüş’, yazılan haberlere ‘yalan’ olabileceği şüphesiyle bakmıştır. Neticede iyi niyetle yayıncılık yapanlar da bu aşınmadan payını almış ve doğru ile yanlış birbirine karışmıştır.
Medya ve siyasetçiler arasındaki ‘kavga’ ilk defa yaşanmıyor. Kanunlar engel olduğu halde, medya patronları daha çok ‘tüccar’lık yapar hale geldiler. Daha fazla kazanma hırsı, kanunlara uygun olsa da, ahlâkî olmayan taleplerin gündeme gelmesine sebep oluyor.
Buna karşı siyasetçilerin öfkelenmesi de fayda vermiyor. Siyasetçiye düşen, vatandaşın, ‘tüyü bitmedik yetim’in hakkını korumak olmalı. Bunu yaparken de tehditlere, şantajlara boyun eğmemek gerekir. Ama bu konuşarak değil, iş yaparak mümkün olabilir. Gönül arzu ediyor ki, siyasetçiler ‘tüccar medya patronları’na meydanlardan öfke ile seslenerek değil, attıkları imzalarla cevap versin.
Bu tartışmalarda başka bir tehlike daha seziliyor: Siyasetçi öfke ile kalkar ve ‘zarar’ ile oturursa, tüccar medya patronlarını durduracak başka güç kalmaz. O bakımdan söz yerine icraata ağırlık vermek lâzım.
Kalıcı çare, sistemi çağın şartlarına uyar hale getirmek. Siyaset, bir şekilde ‘rant’ dağıtan bir mekanizma olmaktan kurtulmalıdır. Bu temin edilemediği sürece her devrin kendisine has kazananları ve kaybedenleri olur. Kurallar kişilerin keyfine göre değil, herkese adil uygulanmalı. Hilton Oteli arazisine sahip olan bir ‘patron’un, hemen yanındaki “Ritz Carton Oteli”ni örnek almak istemesi normal. Hatırlanacak olursa; o arsaya otel yapılabilmesi için Beyoğlu’na bağlı olan bölge, Şişli ilçesine dahil edilmişti... Mahkemenin ‘yıkılmalı’ kararı verdiği ‘kule-otel’ hâlâ ayakta.
Şeyh Edebali ne demiş: Devlete öfke yakışmaz...
16.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|