Birileri çıkıp, yanlışlara dur demedikçe sürüp gider. Küçük ‘doz’larda başlayan müstehcenlik de ‘dur’ diyen olmadığı için serpildi ve maalesef ‘normal’ karşılanır hale geldi. Biraz karikatürize edersek, açık-saçıklık; ilmen, tıbben ve dinen insana ‘zararlı’dır. Alkol gibi, uyuşturucu gibi, sigara gibi!
Hatırlatmak dahi istemeyiz, ama başta sahil şeridi il ve ilçeler olmak üzere Türkiye’de de ciddî bir müstehcenlik tehlikesi var. “Turisttir, ne yapsa yeridir” anlayışıyla aile değerlerimiz ve gençlerimiz ifsat ediliyor. Sanki ‘giyinik’ turist olmaz, sanki turist denince ille açık-saçık gezmesi gerekir.
Nitekim, müstehcenlikten yana dertli olan Alanya’da, belediye meclis üyelerinden biri, turistlerin sokak ve alış veriş merkezlerinde ‘insan’ gibi gezmesi gerektiğini ifade ederek konuyu gündeme taşımış. DP’li üye, son aylarda Alanya’da ahlâkî bir erozyon yaşandığını, vatandaşların da bu durumdan son derece rahatsız olduğunu ifade ederek, turistlerin ancak plajda giyilebilecek, hatta orada bile yadırganacak kıyafetlerle sokakta dolaştıklarını söylemiş. Aynı üye, Avrupa ülkelerinde bu kılık kıyafetlerle şehir merkezlerinde, yollarda ve alış veriş merkezlerinde gezilmediğini de hatırlatmış. Başka bir üye de, sokakta mayolu gezen bir turisti uyardığını, turistin de kendisine ‘hiçbir uyarı olmadığı için böyle dolaştığını, uyarı olması halinde buna uyabileceğini’ söylediğini aktarmış.
Neticenin ne olacağını şimdilik bilemiyoruz, ama böyle önemli bir konunun gündeme taşınmış olması önemlidir. Bakınız, ikaz edilen bir turist, ‘uyarı levhası olsa böyle gezmeyiz’ demiş. O halde, tez elden makul şekilde uyarı levhaları asılmalıdır. Tek başına levhalar yetmez, uygun lisan ile yerli ve yabancı turistler ikaz edilmelidir.
Çok önemli bir nokta daha var: Bazıları, bütün dünya ülkelerinde ‘turist’lerin sokaklarda ya da alış veriş yerlerinde tamamen açık-saçık gezdiğini zanneder. Oysa çoğunlukla açık-saçıklık istisna, tesettür esastır. Herkes bilir ki, Avrupa gazete ve televizyonlarındaki müstehcenlik, Türkiye’deki gazete ve televizyonlardaki kadar değildir! Varsa bile, belli sınırlar içinde serbesttir. En iğrenç yayın yapan TV kanalları vardır, ama çoluk-çocuk herkes ona ulaşamaz. Özel gayretle, özet ücretler ödenerek o çirkinliklere ulaşılabilir.
Sokaktaki müstehcenliğin gündeme geldiği bu günlerde, benzer bir gelişme de tiyatro dünyasında yaşandı. Tiyatrokare’nin sahibi Nedim Saban da açık-saçıklığın tiyatro müşterilerini kaçırdığını itiraf edip şöyle demiş: “Tiyatroya seyirci çekmek için herkes güzellere rol verdi. Kimileri sahnede soyundu. Fakat bu ters tepti ve tiyatro seyircisini kaçırdı. Şimdi aynı durum konservatuarlarda da uygulanıyor. Konservatuar giriş sınavında hocalar ne yazık ki güzel kızları seçiyor. Çirkinsen şansın çok az. (...) Tiyatro izleyicisi magazinel isimleri izlemek istemiyor.” (Vatan, 12 Eylül 2008)
Tiyatro seyircisi de müstehcenliğe prim vermiyorsa, bu da hayra alâmet sayılmalı... O halde; yanlışa yanlış, doğruya doğru demeye devam edelim...
13.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|