Türkiye bütün sorunları bıraktı, Başbakan Erdoğan ile “medya patronu” olan Aydın Doğan arasındaki kavgayı konuşuyor. Kavga Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi haline getirildi. Aslında bu kavganın bu kadar sertleşmesini pek çok insan anlamış değil. Asıl kavganın ne olduğu merak ediliyor.
1980’den sonra siyasetçi-işveren ilişkileri her zaman gündemde olmuştur. Bazı işverenler güçlerini göstermek, ya da karşı tarafı tehdit amacıyla medya kuruluşu satın almışlar. Zaman zaman da gazetecilerin kalemleri silâh gibi kullanılmıştır. Kavgaların arkasında hep iş takibi olduğu, işleri yoluna girince kavgayı bitirdiklerinde şahit olunmuştur. Aydın Doğan da önce gazeteler satın alarak medya sektörüne girmiştir. Bu tarihten sonra medya patronlarının başka iş yapmamaları konusu hep tartışıla geldi.
* * *
Fazla teferruata girmeden “Erdoğan-Doğan savaşı”nın nereden çıktığını aktaralım. “Doğan grubu gazeteleri” Almanya’da görülen Deniz Feneri dâvâsını bahane ederek hükümeti yıpratmaya başladı. Bazen isim vermeden ima yoluyla, bazen de isim vererek bazı ilişkilerin olduğunu iddia ettiler. Erdoğan da sert bir şekilde cevap verince ortalık toz duman oldu.
Burada kim haklı kim haksız tartışmasından ziyade bazı kriterleri ortaya koymakta fayda var. Bir yanda, medya patronluğunun yanında, petrolcülük gibi çok farklı işlerle uğraşan, bu işlerini yaparken devletle ilişkisi olan bir patron, diğer yanda 70 milyonluk bir ülkenin başbakanı. Başbakanın kendisinin kavga içinde olması doğru mudur? Yoksa yardımcılarının mı bu kavgayı etmesi gerekir.
Bir haftadır iki taraf da gazeteler ve televizyonlar yoluyla adeta birbirlerine savaş açtılar. Gerçi önceki gün özel bir televizyonun canlı yayınına katılan Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Özkök, “Savaş başladı’ deniyor; ben savaş falan açmadım” dese de bal gibi bir savaş yaşanıyor. Ama neyin savaşı daha net olarak ortaya çıkmış değil. Özkök, Deniz Feneri dâvâsında Başbakan’a para aktarıldığı iddialarına katılmadığını da açıkladı. Bir nev'î geri adım olarak değerlendirilen bu açıklamalarda Hilton’u 255 milyon dolara satın alan Aydın Doğan’ın Erdoğan ile girdiği Hilton polemiğinden zararlı çıkması ve Doğan’ın şirketlerinin borsada 270 milyon YTL’lik düşüş yaşaması etkili oldu mu? bunu da bilmiyoruz.
Şimdi herkes işi gücü bıraktı, Başbakan’ın bugün açıklayacağı “gizli bilgiler”in neler olduğunu merakla bekliyor. Bu işin ucu nereye varacak, gizli kapılar ardında neler yapıldı, birçok şey belki de bu sayede ortaya çıkacak. Bu kavganın Hilton meselesi mi, Deniz Fener’i meselesi mi, ya da bunların gölgesinde başka daha kritik meseleler yüzünden mi yapıldığı, bu kavganın arkasından göreceğiz.
Kavgalar devam ettikçe pis kokular, kirli ilişkiler, kirli çamaşırlar tek tek ortalıklara dökülüyor. Belki de kavganın “tek faydası” bu oluyor. Türkiye kirli ilişkileri bu sayede öğrenmiş oluyor.
HATIRLATMA
Aşağıda aktaracağım görüşmeyi daha önce yazmayı düşünmüştüm. Ancak gündemin yoğunluğu veya o dönemde fazla bir “anlam” yükleyemediğim için yazmamıştım. Şimdi yeri gelmişken fazlada yoruma girmeden bu konuyu aktaralım.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin kapatılma dâvâsını esastan görüşmeye başlayacağı günün hemen öncesinde bir parti lideri ile bir medya patronunun yakınlaşması dikkat çekmişti. Pek sık açılışlara katılmayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Gümüşhane’de Aydın Doğan Vakfı tarafından yaptırılan Sema Doğan Kültür Parkının açılışını Aydın Doğan’la birlikte yapmışlardı. Bahçeli ve Doğan’ın fotoğraflara yansıyan görüntülerine bakanlar “sıcak ilişkiler” içinde oldukları yorumlarını yapmışlardı. Hele hele Bahçeli ile Doğan bir ayda iki kez görüşmeleri de düşünülürse “neler oluyor” sorusunu akıllara getirmişti.
O zaman şunu düşünmüştüm: “Siyaset-medya ilişkilerini bilenler, Doğan birisine bu kadar iltifat ediyorsa boşuna etmez. Bakalım altından ne çıkacak? Ne çıkacaksa da kısa zamanda çıkacağa benziyor…”
Belki bu kavga ile bu konunun uzaktan yakından ilişkisi yoktur, ama bu kavgayı görüşünce bu yakınlaşmayı hatırladım…
13.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|