|
|
EĞİTİMDE DEMOKRASİ
Demokrasiyi “Eğitim” alanında, etkin düzeyde katılımcı bir süreç olarak tanımlamak mümkündür. Bu da öğrencilerin, kendileriyle ilgili kararların alınması sürecine etkin biçimde katılması demektir. Eğitimde demokrasiyi çocuklara sadece kelime anlamıyla öğretmekle kalmayıp, onların demokratik ilkeleri hayatlarının her anında uygulaması ve bunu da davranışlara yansıtması gerekecektir.
Demokrasi ailede başlar. Aile içinde kendini ifade edebilen, düşüncesini korkmadan söyleyebilen, karar süreçlerine katılan birey, daha sonra okuldaki eğitimleriyle bu halkaya yeni halkalar ekleyecektir. Oysa toplumumuzda ses çıkarmayan, yorum yapmayan, düşüncesini açıklamayan çocuklar ‘‘terbiyeli ve uslu çocuk’’ olarak nitelenmektedir. Öğrencilerin katılımcılığının sağlanmadığı eğitim sistemlerinde çocuklar, öğretilen kalıpların dışına çıkamamakta ve öğrenmeye gerçekten istekli davranışlar sergileyememektedir.
Eğitim sisteminin özgür ve demokratik olabilmesi, ebeveyn ve eğitimcilerin de içtenlikle demokrasiyi desteklemesi ve bunu davranışlarına yansıtmasıyla mümkündür. Çünkü eğitim sistemi, çocukların kendilerini ifade etmesini, demokrasi ve özgürlüğü kısıtlayıcı bir yapıda olduğunda; Demokrasi, özgürlük, sorumluluk, hak, eşitlik konuları ne kadar anlatılırsa anlatılsın, kavranabilmesi mümkün olmayacaktır. Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda birlikte yaşamak, çalışmak ve paylaşmaktır. Bu haliyle demokrasiyi; Bireyin diğer fertlere karşı hak ve sorumluluklar taşıdığı, birbirlerinin değerlerine saygı duyup bir zenginlik olarak değerlendirdiği bir hayat biçimi olarak görebiliriz.
Eğitimde özgürlük ve demokrasiyi öne çıkarabilmenin öğrencilerin özgüveni ile yakından ilgili olduğunu unutmamalıyız. Özgüveni eksik bir insanın hakkını savunması, düşüncelerini korkmadan ifade etmesi ve bir şeyler üretmesi oldukça güçtür. Özgürlükler beraberinde insanlara bazı sorumluluklar da yüklemektedir. Bu sebeple eğitimciler okulda ve sınıfta demokratik eğitim uygulamalarını sürekli teşvik etmeli, geliştirmeli ve bu konudaki gayretlerini sürdürmelidir. Çünkü demokrasi bilinci geliştirme çalışmaları sürekli aşama kaydeden, çok uzun bir süreçtir. Elbette, çocukların sınıf içerisindeki yaklaşımları, ailelerin gerekli ilgiyi göstermemesi ve sürekli artan toplumsal sorunlar demokrasi ve etkin katılım sürecini yavaşlatabilmektedir. Bu sebeple diğer eğitimlerin süreci nasıl yönettiğinin takip edilmesi, onlarla istişare halinde olunması büyük önem arz etmektedir. İşte böylece aile, sınıf, okul ve toplumda demokrasi bilinci güçlenmekte her bireyin katkılarıyla hızla yükselmektedir.
Demokrasi eğitimi aracılığıyla; Öğrencilerimizde yerleşik bir demokrasi kültürünün oluşturulması, hoşgörü ve çoğulculuk bilincinin geliştirilmesi, kendi kültürünü özümsemiş, millî ve manevî değerlere bağlı, evrensel değerleri benimseyen nesillerin yetiştirilmesi; öğrencilere seçme, seçilme ve oy kullanma kültürünün kazandırılması; katılımcı olma, iletişim kurabilme, demokratik liderliği benimseyebilme ve kamuoyu oluşturabilme becerilerinin kazandırılması amaçlanmaktadır.
O halde şu ilkelerin öğrencilere benimsetilmesi önemlidir: İnsan hak ve hürriyetlerinin vazgeçilmezliğini ve devredilemezliğini, bireysel, toplumsal, insanî değerlere önem verme, başkalarının hak ve hürriyetlerine saygı duyma, insanlara eşit ve adil davranma, bireysel farklılıkları ve ortak hukuk kurallarının gerekliliğini kabul etme, toplumsal gelişmelere duyarlı olma, barış içerisinde çözümler üretme… Kendi kültürünü bilme, benimseme; farklı kültürleri tanıma ve onlara hoşgörü ile yaklaşma, eşitlik ilkesine önem verme ve uygulama, demokratik ilkeleri benimseme ve içerisinde bulunduğu ortamlarda uygulama, kişisel sorumluluğun önemine inanma, kişinin sürekli gelişimini ana ilke olarak kabul etme, her türlü ön yargı ve ayrımcılıktan uzak bir anlayış geliştirme.
Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
|
MUSTAFA OĞUZ
16.09.2008
|
|
Öğrenciler ne giymeli?
Şekille uğraşmaktan hoşlanıyoruz.
70 yıllık E tipi okul bina modelini değiştirdik. Her katını farklı cicili bicili renklerle boyadık. Sıraları tek kişiliğe indirip, çocukların biraz daha asosyal olmalarına yardım ettik.
Hatta bu okul değişimlerinden esinlenerek gaza gelen TBMM bile oturum biçimini “okul sıraları gibi arka arkaya olmaktan” kurtarıp, bir sürü yolsuzluk şaibesiyle birlikte kısmî oval bir şekle sokmuştu. Sokuldu da ne oldu? Vesayetçi demokrasiye, 28 Şubat darbesine, 27 Nisan e-muhtırasına bir engel teşkil etti mi bu şekilsel değişiklik?
Mustafa Sandal’ın bir zamanlar söylediği “Onun arabası var güzel mi güzel, maalesef ruhu yok” şarkısındaki gerçekleri hatırlatıyor bu yapılanlar.
Okullarımız da güzel mi güzel, ama ne öğrencide ve ne de onların örnek almaları gereken öğretmenlerde ruh kalmamış.
Kısacası, hâlâ şekille uğraşıyoruz; tıpkı üniversitelerimizin bilimsel çalışmaları bir yana bırakıp bir “kıl” ile uğraştığı gibi.
“Kimse Yok mu?” diyenler biraz da bu ruh işiyle ilgilenseler!
20. asrın başlarında sanayi devrimiyle birlikte gelişen fabrikalarda işçilere önlük giydiriyorlardı. Tıpkı Amerikan çiftçilerinin ve kovboyların dayanıklı, ütü-mütü istemediği için kot pantolon giydikleri gibi. Sanayi devrimiyle birlikte okula yüklenen anlamlar da tıpkı fabrika anlayışıydı ve öğrenciler de yaşken eğilsinler, işçiliğe alışsınlar diye önlük giymeliydiler. İşte önlüğün, rengi ne olursa olsun, hikâyesi bu.
Gerisi; yani yok eşitlikmiş, yok temizlikmiş filan bunlar işin fasa fiso kısmı. Sanayi devrimi döneminin okullarında öğretmenler ustabaşıydılar. Öğrencilerse geleceğin işçileriydiler.
MEB, ilköğretimde yılların önlüğünü terk edip üniforma adıyla yeni bir giysi modeline geçmeyi hedefliyor.
Giyim modelleri olgunlaştırma enstitülerindeki hanımların narin ellerinden çıkıp vatandaşın görüşüne sunuluyor.
Ortadireği ortadan kalkmış bir toplumda giyimi serbest de bıraksan netameli, önlük de giydirsen…
Peki, bir şey fark eder mi sizce?
Görgüden nasibini almamış aileler çocukları üzerinden giysi yarışmaları bile yaparlar.
Bunu Yıldız Bozkurt İngiltere’den yazmıştı yıllar önce Yeni Eğitim Dergisi’ne.
Marka düşkünü gençliğin, gösteriş duygusunun zirveye çıktığı gençlik çağındaki giyim kuşamını düşünün.
Ne önlük, ne de serbest kıyafet!
Bizce “kafa” önemli!
Çocuklarımızın kafasını, kalbini, aklını, ruhunu eğitebilsek!
Akıllarını bilimle nurlandırıp, kalplerini de ahlâk ve terbiyeden ibaret olan İslâmiyet ile ışıklandırsak!
Hatta bilgiden önce saygı, sevgi, şefkat ve merhametle muamele etmeyi öğretsek; büyüklere de küçüklere de…
Hayatın anlamını, insanın kim olduğunu öğretebilsek… Sorgulanmamış bir hayatın yaşamaya değer olmadığı bilincini versek. Ve bunları da öğretmenlerimiz yapsalar!
İşte eğitimin ruhu dediğimiz bu; müfredatlar; yani ders programları.
Ha, hâlâ giysi konusunu unutmadıysanız;
Bizce ortadireği düşünülmüş toplumda alım gücüne uygun üniformalı giysiler yine de en iyisi olsa gerek.
|
B. SAİT ÇİFTÇİ
16.09.2008
|
|
Bakır nasıl altın olur?
Okulların açıldığı bu günlerde ülkenin, eğitimcilerin, ebeveynlerin gündeminde geleceğimiz adına eğitim ön planda tutulmalıdır. Çünkü çocuk; mazinin hiçi, halin küçüğü, istikbalin büyüğüdür.
Eğitimin amacı, insanın yeteneklerini bir bütünlük içerisinde geliştirmektir. Aynı zamanda insana doğuştan Yaratıcı tarafından hediye edilen duygu, kabiliyet ve lâtifelerinin korunması ve geliştirilmesidir.
Bugünün çocukları yarınların hayat dinamikleridir. Yarınlarımızın bu dinamiklerini zayi etmeme adına şeffaf ve berrak ruh cevherlerine kalıcı değerlerin işlenmesi ve örülmesi kaçınılmazdır. Zira “Çocuklar bir banttır. Onu kim doldurursa o çalar.”
Yaratılış ağacının meyvesi insandır. İnsan terbiyesinin en önemli unsuru, sevgidir. Mevlânâ’nın ifadesiyle , “sevgi ile bakır altınlaşır.”
“Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan aşağı değildir” der Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri.
Cenâb-ı Hakk’ın biz kullara en güzel armağanlarından birisi ve en mükemmeli evlâttır. Allah (C.C) Kur’ân-ı Kerimde onları birer inci tanesine benzetmiştir: “Etrafında ebediyen yaşlanmayacak çocuklar dolaşır; onları gördüğünde, saçılmış inciler sanırsın”(İnsan sûresi,76/19)
Çocukların ruhlarına temelde iman dersi, ihmale gelmez bir görevdir. Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli iman dersi almazsa, sonradan İslâmiyet ve imanın rükünlerini ruhuna sindirmekte zorlanır.
Bu bakımdan başta anne-babalar olmak üzere, öğretmen ve eğitimcilerin bu konuda hal dilleriyle bu nazik ve nazenin varlıklara nümûne olmaları şarttır.
Ana başlıklar halinde yapmamız gerekenleri özetleyecek olursak, onları eğitirken;
1. Zorlayıcı olmamalıyız,
2. Hikmetle hareket edilmeli, güzel öğütle yaklaşılmalı,
3. Bizzat örnek olunmalı,
4. Örnek hayatlardan ibret levhaları lanse edilmeli,
5. İyi arkadaş edinmesine yardımcı olmalı, yol gösterilmeli,
6. İşe esas ve temelden başlanmalı,
7. Sağlıklı, doğru ve güzel bir bakış açısı kazandırılmalı,
8. Şefkatle yaklaşılmalı,
9. Allah’ın emanetlerine yine Allah rızası niyetiyle yaklaşılmalı,
10. Seviyeleri, psikolojik durumları ve en uygun zamanlar dikkate alınarak eğitimleri verilmelidir.
Anneler, babalar, öğretmenler ve bütün eğitimciler! Geleceğimizin nazenin ve nazlı çiçeklerini lütfen soldurmayınız… Ruhlarına ve dimağlarına iman ve Kur’ân bilincini aşılayınız, geleceğimize sahip çıkınız! Lütfen…
Yeni eğitim ve öğretim yılının hayır, esenlik, barış ve huzur içerisinde geçmesini diliyorum.
|
İSMAİL AKSOY
16.09.2008
|
|
EĞİTİM AJANDASI
l Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında yaşayan, fiziksel ve toplumsal engellere rağmen meslekî hayatını sürdürmekte olan medya çalışanlarını bir araya getirmek amacıyla 11–12 Ekim 2008 tarihleri arasında İstanbul’da Bilgi Üniversitesinin katkıları ile Uluslararası Engelsiz Medya Buluşmasını gerçekleştirecek. Faaliyete ülkemizin seçkin ve alanında uzman medya çalışanlarının yanı sıra sivil toplum kuruluş yöneticileri, akademisyenler ve bürokratlar katılacak. Ayrıca Danimarka, İngiltere, ABD, Uganda, Fransa ve Yunanistan’dan engelli medya çalışanları da deneyimlerini ve çalışmalarını paylaşacaklar. Ülkemizde ilk kez gerçekleştirilen faaliyetin sonuç bildirisi medya alanında önemli sorunları ve çözümlerini ortaya koymada etkin bir rolü olacak. Ayrıntılı bilgiyi (www.tofd.org.tr) adresinde bulabilirsiniz.
l STK’ların stratejik planlama ve yönetim konusunda bilgi ve becerilerini arttırmayı hedefleyen STGM ‘Kurumsal Kapasite Geliştirme Eğitimi’ 09-12 Ekim 2008 tarihleri arasında Van’da gerçekleştirilecek. Kurumsal Kapasite Geliştirme Eğitimleri toplumsal cinsiyet, ekoloji, çocuk, insan hakları, engelliler, gençlik, kültür-sanat alanlarında çalışan STK’ların Yönetim Kurulu üyelerinin katılımına açık. Bu eğitim çalışması kapsamında Van, Bitlis, Siirt ve Hakkâri illerinde faaliyet gösteren STK’ları eğitime dâvet ediliyor. Kasım ayında gene Van’da düzenlenecek Proje Döngüsü Yönetimi eğitiminde Kurumsal Kapasite Geliştirme Eğitimi katılımcılarına öncelik verilecek. STGM’nin kapasite geliştirme programı hakkında ayrıntılı bilgiye (http://www.stgm.org.tr/egitim) adresinden ulaşabilirsiniz.
l TOG Gençlik Bursları başvuruları, üniversitelere yeni kayıt yaptıran gençler için açıldı. Burs başvuruları 18 Eylül 2008 saat 17.00’a kadar web sayfası üzerinden kabul edilecek. Başvurular (http://www.tog.org.tr /burs0908/index.asp) adresinden yapılabilir.
l Türk Kardiyoloji Derneği, devlet üniversitelerinin son dönem not ortalaması 85 veya üstünde olan, maddî imkânları kısıtlı Türk vatandaşı Tıp Fakültesi öğrencilerine karşılıksız burs verecek. Aday öğrencilerin dolduracakları Başvuru Formunu ve eklenmesi gereken belgeleri (transkript, vukuatlı nüfus kayıt örneği, anne ve babanın maaş bordrosu, vergi levhası, ailenin oturduğu evin kira kontratı, muhtarlık belgesi vb.) en geç 30 Eylül 2008 tarihine kadar Türk Kardiyoloji Derneği adresine elden teslim etmeleri veya postayla ulaştırmaları gerekmektedir. Süresinde ulaşmayan belgeler dikkate alınmayacak. Burs Başvuru formu, burs yönetmeliğine ve detaylı bilgiye (http://www.tkd.org.tr/pages.asp?pg=199) adresinden ulaşabilirsiniz.
l Dünya Bankası kısa belgesel yarışması düzenliyor. “İklim Değişikliğinin Toplumsal Boyutları” konulu yarışmaya katılmak isteyenlerin 24 Ekim 2008 tarihine kadar videolarını göndermeleri gerekiyor. Küresel iklim değişikliği gelişmekte olan ülkelerde özellikle ilk olarak dünyanın fakir insanlarına, değişen hava şartları sonucunda oluşan kuraklık, sel, sıcak dalgalar ve yükselen deniz sevileri gibi felâketlerle zarar vermektedir. Toplumsal, çevresel ve insanî konularla ilgilenen ve 2-5 dakikalık dijital film çekebilen herkes yarışmaya katılabilir. Bununla birlikte, Dünya Bankası çalışanları ve yakın akrabaları yarışmaya katılamaz ya da ödül kazanamaz.
l AB Çerçeve Programı’nda projeler bağımsız hakemler tarafından değerlendirilmektedir. Siz de Avrupa Birliği Projeler’ini değerlendiren hakemlerden biri olabilirsiniz. Hakemler, Avrupa Komisyonu’na sunulan proje tekliflerini değerlendiren Bağımsız Uzmanlardır. Çerçeve Programları kapsamındaki imkânlardan nasıl yararlanılacağı ve proje yönetiminde karşılaşılabilecek problemlerle nasıl başa çıkılacağı konularında deneyim edinmenin en iyi yollarından birisi, süreçte değerlendirici olarak yer almaktır. Bireysel başvurular, http://cordis.europa.eu/emmfp7 adresindeki “Register” bölümünde “New Expert” alanından uzman veri tabanına profil girilerek yapılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için (http://www.fp7.org.tr/tubitak-content-files/Hakemlik-Bilgi-Notu.pdf) adresine bakabilirsiniz.
|
16.09.2008
|
|
|
|