Meşrûtiyetin ilân edildiği günlerde öne çıkan ve yıldızı parlayan iki büyük hürriyet kahramanı vardı.
Bunlardan biri Resneli Niyazi Bey, diğeri ise bilâhare saraya damat olan Enver Paşadır.
Meşrûtiyet devrinde basılan gazete, mecmua, afiş ve kartpostalların pekçoğunda bu iki şahsiyetin isim ve resmini birarada görmek mümkün.
Ayrıca, gerek yazılı ve gerekse sözlü olarak seslendiren en çarpıcı slogan, yine bu iki hürriyet kahramanını öne çıkarıyordu: "Yaşasın Enver! Yaşasın Niyazi!"
Kaderin garip bir tecellisidir ki, bu her iki kahraman şahsiyet de şehiden vefat edip gittiler.
Kolağası Niyazi Bey, Avlonya'da Arnavut asıllı koruması tarafından ihanetle vurularak (1913) şehit edildi.
Osmanlı Devletinde en yüksek komuta kademesine kadar çıkmış olan Enver Bey ise, Ruslar'la Buhara taraflarında çarpışırken şehit olup gitti.
Aynı zamanda, İttihatçılar'ın en iyi ve en temiz şahsiyetleri arasında kalmayı başarabilen bu iki isim, vefatlarından sonra öylesine karalanıp kötülendiler ki, gerçek hüviyet ve mahiyetleri adeta ters yüz edildi.
Oysa, Meşrûtiyetin, yani bugün pekçok nimetinden istifade ettiğimiz demokrasinin ilân ve tesis edilmesinde en büyük ve en samimi emek ve gayret sarf edenlerin başında bu iki şahsiyet geliyor.
Öte yandan, Balkan Savaşlarında en başarılı hizmetlerde Niyazi Beyin imzası görülürken (1912–13), Çanakkale destanının yazılması esnasında ise, Enver Bey en büyük amir ve komutan mevkiindeydi.
Yazık ki, kasıtlı şekilde onların bu hizmetleri görmezden gelinerek, alabildiğine kötülenmeye, karalanmaya çalışılıyor. Üstelik, tarihî vakıalar çarpıtılarak, ters yüz edilerek ve kimi hainler kahraman yapılarak...
* * *
Enver ve Niyazi Beylerin yeniden ve bu kez hayırla yâd edilerek gündeme gelmesi, bir nebze olsun yüreğimize su serpmiş oldu.
İstanbul Şişli ilçesinde yeni inşa edilen ve protokol heyetinin eksiksiz katılımıyla temeli atılan bir ilköğretim okuluna "Resneli Niyazi Bey İlköğretim Okulu" ismi verildi.
İkinci sevinçli haber ise, Azerbaycan'dan geldi. Burada da "Enver Paşa Dergisi" adı altında yeni bir aylık mecmua neşredilmeye başlandı. Türkiye'den bazı ilim ve fikir adamının da katılımıyla neşredilen bu dergide, Azerbaycan'ın kuruluş ve kurtuluş faaliyetlerinde Enver Paşanın pek büyük hizmetleri olduğu delilleriyle birlikte gözler önüne serilmekte.
Ayrıca, Enver Paşa ile Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin dostlukları ve müşterek bazı hizmetleri de ehemmiyetle nazara verilmektedir.
Bu iki hürriyet kahramanının hakiki çehreleriyle yeniden gündeme getirilmesinde emeği geçenleri tebrik ederiz.
Tarihin yorumu = 19 Eylül 1515
32 sancaklı Diyarbekir eyaleti
Meşhûr halk şâiri Karacaoğlan, dünya hayatını içine alan bütün bir zaman ve mekân içinde "elâ gözlü sevgili"yi aradığını dile getirdiği şiirinin bir dörtlüğünde şu mânidar mısraları sıralıyor:
Yeşil ördek yayılıyor çimende
Kürt'te, Hindistan’da, Çin’de, Yemen’de
Mehdî günü doğar âhirzamanda
Acep gezsem elâ gözlüm var m’ola?
Aynı şiirin bir başka dörtlüğünde ise, yaşadığı dönemde (1606–1689), Diyarbekir'in otuz iki sancaklı bir Osmanlı eyaleti olduğunu şu şekilde hatırlatıyor:
Hey geri de deli gönül hey geri
Adana, İlbeyi, Göksun, Tekir’i
Otuz iki sancak Diyarbekir’i
Acep gezsem elâ gözlüm var m’ola?
Şarkî Anadolu'nun en büyük ve en stratejik merkezlerinden biri olan Diyarbekir'in 32 sancaklı bir Osmanlı eyaleti olmasının gün itibariyle tarihi 19 Eylül 1515'tir.
Diyarbekir çevresi ile surlarla çevrili olan şehir merkezi, bu tarihten evvel İran'daki Safevî devletinin hükmü ve tahakkümü altındaydı.
Ağustos 1514'teki Çaldıran Savaşından sonra, bölgedeki dengeler değişmeye başladı. İki taraf arasındaki çekişme, bilhassa Urfa, Mardin ve Diyarbekir taraflarında bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Bölgede bulunan yaklaşık yirmi beş Kürt beyi, Mevlâna İdris (İdris–i Bitlisî) vasıtasıyla Osmanlı'ya bağlanma yönündeki isteklerini Sultan Selim'e ilettiler.
Yerli halktan kuvvet alan Yavus Sultan Selim ise, Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu bölgeye göndererek, Kürtlerle birlikte Safevîler'e karşı çok yönlü bir mücadele harekâtını başlattı.
Safevî hükümdarı Şah İsmail'e bağlı kuvvetler, bu büyük taarruza karşı daha fazla dayanamayarak, Eylül 1515'te bölgeyi tamamıyla terk ettiler.
19 Eylül 1515'te ise, bölge yeni bir statüye kavuşturuldu. Diyabekir eyaleti ile ona bağlı 32 sancakta, yeni ve özerk bir idare kuruldu: Yönetim, babadan oğula geçmek sûretiyle, bu eyalet ve bağlı sancaklar iç işlerinde özerk, dış işlerinde ise Osmanlı devletine bağlı olacak şekilde dizayn edildi.
Diyarbekir eyaleti, 1864'te çıkartılan "Vilâyet Nizamnâmesi"ne kadar aynı statüde kaldı. Ardından, Diyarbekir vilâyetine çevrildi.
Diyarbekir eyaletine bağlı 32 sancağın büyükleri şunlardır: Amid (merkez), Harput, Mardin, Ergani, Siverek, Nusaybin, Hısn–ı Keyfâ, Alçakale, Habur, Garzan, Meyyafarikıyn (Silvan), Siird, Kığı, Birecik.
19.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|