Yaradılış ağacının en mükemmel meyvesi olan insan, çoğu kez yaradılış gayesinden ve bunu algılama çabalarından uzak hayatını berheva ediveriyor. Bir ömür boyu “Ben kimim, neciyim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum?” sorularını bir kez dahi kendine soramadan, varlığını sorgulayamadan yolculuğunu tamamlıyor, fena dünyanın fenalıklarına bulaşmış bir halde göçüp gidiyor.
Temel yanılgılarımızdan biri olmuştur hep; vazifeler hiyerarşisi içinde aslında en az sorumluluğumuzun olduğu alanlarda kendimize en büyük vazifeyi yükleme hevesi. Kalbini ve ruhunu nefs-i emmarenin köleliğinden kurtaramamış; fakat dünyayı kurtarma dâvâsına sarılmış aciz insanın Meyve’nin Dördüncü Meselesi’nin işaret ettiği hakikatlere ne çok ihtiyacı vardır.
158 yıllık Lehman Brothers 613 milyar dolar borçla batmış. Amerika’nın en büyük dördüncü yatırım bankasının batışının “hadsiz a’dâ”nın hücumuna maruz kalan “ben” ile ne ilgisi olabilir? Meyve’nin gözlüğü ile baktığımızda bu sorunun cevabı koca bir “hiç”tir. Milyon dolarlar maaş alan finans patronlarının mazlûm dünyanın kanını emen kapitalizmin—belki de— çöküşünü başlatacak basiretsizliklerini alkışlamalı mıyım acaba? Bu batış, İslâm âleminin kan kusmasına sebep olan, binlerce masumun kanına giren eli kanlı bir imparatorluğun yıkılışının ayak seslerini duymanın hazzından başka bir anlam ifade etmez benim için.
Yaratıcısıyla ilişkisini zedelemeyenler bilirler ki, kâinattaki bir yaprağın kımıldayışı dahi nice hikmetleri içinde barındırır ve durum Kadir-i Hakîm’in izni ve bilgisi dahilindedir. İnişler ve çıkışlar, çöküşler ve yükselmeler fazla tedirgin etmez veya çok fazla gururlandırmaz bu kimseleri. Bilirler ki, maddî yükselişler mânâ âlemindeki yükselişlerle süslenip desteklenmedikçe, bu yükselişi mânâ âlemi sarmadıkça büyük bir tehlike kuşatır kendisini, farkında dahi olmadan. Bir çok hikâye, “Hel min mezid” (Daha yok mu?) diyerek anlaşılamaz bir hırsla yükseldiğini, büyüdüğünü sananların aslında nasıl da bir çukura doğru düştüklerinin farkına varamayışlarının hazin sonlarıyla biter.
Hiç unutmam. ABD’nin 1991’deki Irak’ı işgali sırasında heyecan ve merakla televizyonların başından ayrılmıyor, ABD’nin Irak’ın çöllerinde batıp kalacağına dair yorumlar yapıyor, bu savaşla yatıp bu savaşla kalkıyorduk. Bir arkadaşım ise, sanki olanlardan hiç haberi yokmuş gibi ilgisizce köşesine çekiliyor, sessiz sessiz düşünüyor, bize hiç katılmıyordu. Arkadaşıma “Yahu Amerika Irak’ı işgal etmiş” dediğimde, bana şunu demişti: “Amerika Irak’ı işgal etmiş ha! Bana ne! Sevdiğimi başkasına vermişler, sen bana neden söz ediyorsun?” Aşkla dolu bir kalbin başka bir şeye ilgi duymasını beklemek delilik olurdu elbette.
Bediüzzaman’ın İşaratü’l-İ’caz’da kalb tarifini hatırlayalım: “Kalbden maksat, sanevberi (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir. Ancak bir lâtife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı vicdan, makes-i efkârı dimağdır” Devamında kalbin maddî ve manevî iki görevinin bulunduğunu, kalbin maddî görevinin, insan için “âb-ı hayat” hükmünde olan kanın kalp tarafından vücuda pompalanması olduğunu söyleyen Bediüzzaman, kalbin manevî görevinin ise kalbdeki “lâtife-i Rabbaniye” dediğimiz duyguyu, Allah’ın emir ve yasaklarını Allah’ın istediği surette kullanma suretiyle, İslâmın gösterdiği mükemmel insan hedefine ulaşmak olduğunu gözler önüne serer. Yoksa o duygular doğru kullanılmadığı, “nur-u hayat” olan iman o kalbe girmediği takdirde, insanın hareketli bir ölüden farkı kalmayacaktır.
Ruhların tahakküm altına alındığı, dinsizlik fırtınalarının milyonlarca gönül evini harap ettiği, değerlerin birbirine girdiği, renklerin karıştığı, materyalizmin sahte saraylarından birine kapılanmak için insanların hevesle değerlerini çiğnediği bir zamanda yaşıyoruz. Ruhlarımızı bu tahakkümden kurtaracak, insanlığı saadet iklimlerine doğru götürecek bir vasıtaya, bizi millet-i merhume olmaktan kurtaracak yönlendirmelere, bizi “ölü canlar”dan farklı kılacak, kalbimizi gerçek vazifesiyle aşina kılacak bir ele ne çok ihtiyacımız var değil mi?
158 yıllık Lehman Brothers, 613 milyar dolarlık borçla batmış; Başbakan, Doğan Grubu için boykot çağrısı yapmış. Bana ne!
23.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|