Gidiyorsun, Rahmet Güneşi Şehr-i Ramazan. Mü'minler için hüsn-ü şehadette bulunmak üzere Rabbin huzuruna gidiyorsun.
Kırık dökük dünyamıza misafir oldun yirmi dokuz gündür. Yaşanan her anın kalbimizden birer parça gibi kopup gittiğini ve artık dönmeyeceğini bize defalarca ihtar ettin. Bizi defalarca uyardın.
Ama biz, emanet-i kübrâya ehil bir kul olamadık değil mi? Biz, her an, her an uçurumun kenarındaki o ince çizgide gidip geldik; her an kaybetmekle kazanmak arasında mekik dokuduk; her an isyanla itaat arasında yalpalayıp durduk değil mi? Sen koruyucu meleğimiz oldun ve bizi tuttun, korudun; hep hayra, vücuda, mağfirete, iyiye, yalnız Allah’a kul olmaya doğru çektin bizi değil mi?
Senin gündüzündeki o sonsuz, nihayetsiz, hadsiz, hudutsuz rıza-yı İlâhîyi istiyorduk biz. Gecendeki bin aydan daha hayırlı dakikalara taliptik. Seninle Allah’a yaklaşmaktı niyetimiz. Seninle kulluğun doruklarında uçmaktı kalbimizden geçen. Seninle rahmet deryasında boylu boyunca yüzmekti gayemiz. Seninle günahsız bir vadiye kanat çırpmaktı muradımız. Seninle af ve mağfiret ummânına yelken açmaktı arzumuz. Seninle Allah’ı, yalnız Allah’ı isteyecektik; yalnız!
Ama heyhât!... Bu yüksek gayeye ne kadar yaklaşabildik, bilemem!
Sen bize rahmet yüklü bulutlardan daha fazla rahmetle geldin ey Şehr-i Ramazan! Bizi rahmet dolu avucuna aldın! Müşfik kucağında bir ay bizi okşadın, bize sevgi pınarı oldun, bizi Kur’ân’ın müjdeleriyle müjdeledin! Bize ebedî saadetin kokusunu getirdin! Bizi Resûlullah’ın (asm) şefaat müjdesiyle coşturdun! Bize Cennetin pınarlarından birer damla hayat kaynağı sundun; Cennete benzeyen lezzetinle aklımızı başımızdan aldın!
Rahmet Güneşi! Şimdi gidiyorsun öyle mi? Bu gün aramızdaki son günün! Biz yine kaprislerimizle, meddi- cezirlerimizle, o kalın halatlarla, o demir pençelerle, o inatçı ve kaba ellerle baş başa kalacağız! Sense yükünü yükledin artık! Ayrılık saatin geldi gelecek! Aramızdan ayrılacaksın!
Seni anlayabildik diyemem! Varsa yoksa kalbimizin sâfî niyetini, nezih arzusunu, nâzik talebini, mümtâz muradını, şerefli gâyesini aldın, yazdın, kaydettin!
Elimizden gelseydi bütün sâlih ve veli kulların ibadetlerinin ve niyazlarının bir katını Cenâb-ı Hakk’a arz edecektik! Elimizden gelseydi bütün kâinatın zerreleri adedince Cenâb-ı Hakk’a tesbih ve tazimde bulunacaktık! Elimizden gelseydi, bütün kimsesizlerin, yetimlerin, mazlûmların, masumların, gönlü kırıkların gönlünü alacaktık! Elimizden gelseydi, Cenâb-ı Allah’ın emirlerine ve nehiylerine eksiksiz ve kâmilen uygun hareket edecektik!
Eksiklerimizle, noksanlarımızla, kusurlarımızla, günahlarımızla, yanlışlarımızla mutlak hayra ve hakka ne kadar yürüyebildik bilemem! Hakk’ın feyzinden, bereketinden, sevabından, hayrından, hasenatından ne kadar istifade edebildik bilemem! Allah’ın kitabında beyan buyurduğu “mutlak birr”e (salih amel’e, iyiliğe)1 azıcık da olsa nail olabildik mi bilemem!
Ey bütün kusurlardan ve noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ım! Biz Seni lâyıkıyla sena edemedik! Seni Kemal sıfatlarınla doğru dürüst bilemedik! Sen Kur’ân’ında ve Habibinin (asm) dilinde Kendi Zatına ettiğin senaya lâyıksın!
Allah’ım! Biz Seni lâyıkıyla tanıyamadık, lâyıkıyla zikredemedik! Sen; kâinatın bütün zerrelerinin titreşimleriyle yaptıkları sonsuz zikre lâyıksın!
Allah’ım! Şükrümüzü hakkıyla ödeyemedik! Sen; bütün hayat sahibi varlıkların, meleklerin, ruhların, cinlerin, ağaçların, bitkilerin, kuşların, balıkların, böceklerin, hayvanların ve bütün canlıların ince ve nazik duygularıyla ve rahmet dilleriyle yaptıkları sayısız, sonsuz, sınırsız şükre ve hamde lâyıksın!
Allah’ım! Biz Sana lâyık bir ibadetle kulluk edemedik! Biz Seni hakkıyla tesbih, tazim ve tenzih edemedik! Halbuki gökler, yerler ve içindekiler Seni lâyıkıyla tesbih, tazim ve tenzih ediyorlar! Hiçbir şey yoktur ki, Seni hamd ile tesbih etmesin!
Allah’ım! Âcizane ellerimizi ve gönüllerimizi açtık! Bütün varlıkların zikirleriyle Seni zikrederiz! Bütün kâinatın tesbihâtıyla Seni takdis ederiz! Bütün peygamberlerin, bütün velilerin ve bütün meleklerin tesbihâtıyla Seni tesbih ederiz! Bizden namazımızı, niyazımızı, orucumuzu, duâmızı, yakarışlarımızı eksikleriyle ve kusurlarıyla kabul buyur!
Ey Şehr-i Ramazan! Yarın bayram! Gönüllerimize bayram heyecanı şimdiden sökün edip geldi. Bir aylık misafirliğinden, geriye bir bayram bırakarak aramızdan ayrılacaksın! Bütün günleriniz bayram esenliğinde ve uhuvvetinde geçsin, demek istiyorsun; seziyor gibiyim!
Bundan, bütün ehl-i imana uhrevî ve ebedî bir bayramı da müjdelediğini çıkarabilir miyiz? Bu bayramın perde arkasının Cennet olduğunu herkese ilân edebilir miyiz?
Mağfiret ve Rahmet ayı! Yine gel dünyamıza, daha erken gel, olur mu?
Seni bekleyeceğiz, Rahmet Güneşi Şehr-i Ramazan!
Dipnot: 1. Âl-i İmrân Sûresi, 92
29.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|