"Gerçekten" haber verir 29 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

BAYRAM RUHUNU DÜNYAYA TAŞIYACAK TOPLULUK



34. pencere

Bayramın sosyal hayata kattığı en güzel boyut, kardeşlik duygusunun hatırlanması ve daha güçlü duygularla tekrar gündeme gelmesi olmalıdır. Aslında bozulan dostlukların düzeltilmesi sadece algı ve duygularda hafif bir değişimle oluşacak bir durumdur. Bağların ve diyalogların bozulmaması ise çok kolaylıkla mümkün olabilir. Bu noktada bazı temel yaklaşımların uygulanması çatışmaları kolaylıkla ortadan kaldıracak ve basit birkaç İslâmî prensibin uygulanması ile pek çok sıkıntı ortadan kalkacak bayramın güzellikleri hayatın tamamına yansıyacaktır.

İslâmî bir hayat tarzının kişinin hayatına katacağı en önemli davranış ve yaklaşımlardan biri hüsn-ü zan olmalıdır. Yani herkes hakkında başlangıç kanaatinin olumlu olması. Herkesi potansiyel suçlu görmek yerine potansiyel melek olarak kabul etmek. Ancak daha önce yaşanan olumsuz tecrübelerden olsa gerek ‘mabeynlerindeki emniyet’ yani fertler arası güven duygusu kaybolmuş gibidir. Bu insanları ruhen sıkmakta ve oluşan güvensizlik pek çok toplum faaliyetini atalete uğratmaktadır.

İnsanın yaratılış amacı kulluk ve Rabbi ile muhabbet olmalıdır. Ancak zaman zaman bu bağ şekli kaygılardan dolayı ve aşırı hassasiyetten dolayı zarar görür ve ibadetin bu en güzel yönü devre dışı kalır. İnsan için en güzel hal Kâinat Sultanı ile birliktelik O’nun yanında olduğunu hissetmektir. Bazen insanlar özellikle hayatı kendilerine problem haline getirirler. Önemli olmayan problemler büyütüldüğü için büyük algılanır. Şeytanın genel stratejik planı da insanın bu zaaf noktasından istifade etmek üzerine bina edilmiştir. Diğer yandan, “iktiran” adı verilen iki şeyin aynı anda, ya da yan yana gözlenmesinin bunlar arasında bir irtibat olduğu inancını oluşturması da şeytanın vesveseye sürüklediği alanlardan biridir. Bu aslında dünya ile irtibatımızda ve maddî alanı anlamlandırmamızda en ciddî zaaf noktalarımızdandır.

Meselâ bir hocayı ya da dindar bir şahsı meyhaneden çıkarken gördüğümüzde bir anda aklımızda binlerce soru işareti oluşur şahsın kötü yola düşmüş olmasından dolayı büyük sıkıntı ve endişe duyarız. Bu durumda çoğunlukla şahsın oraya birine bakmak için hatta birilerini o bataklıktan kurtarmak için girmiş olabileceği aklımıza gelmez. Zihin meyhanenin kötü imajını, anında şahsın temiz olduğuna inandığı ahlâkına bulaştırma eğilimindedir. Aile hayatında eşler arası problemlerden bir çoğu da aynı mekanizma ile bir tarafın peşinen diğer tarafı suçlamasından kaynaklanmaktadır. Soğukkanlılık ve sükûnet ile olayı anlamak ve “Bera-yı zimmet asıldır”, yani suçlu olduğu isbatlanana kadar şahsın masum olduğu kabul edilmelidir ya da “hüsn-ü zan,” yani ilk planda hep iyi yönü düşünmek gereklidir gibi düsturlar uygulanmayıp üstelik tam aksi yönde hareket edilmesi çoğunlukla problemlerin başlangıç noktasını teşkil etmektedir. İnsanın varlıkla ilgili en büyük zaaf noktalarından biri yan yana gördüğü iki şeyi birbiri ile alâkalı ya da birbirini etkiliyor olarak kabul etmesidir. Bu zaaf sebebiyle çabuk suçlamalar ve peşin hükümler sıklıkla önümüze çıkan problemlerdir. Meselâ, bir şahıs kendi düşüncesine zıt fikirde insanların arasında veya onların kurumlarında görüldüğünde hemen suçlanır ve “O da onların safına geçmiş, onlardan olmuş!” düşüncesi doğar. Bu yüzden insanlar çoğunlukla farklı fikirde olan kişi ve kurumlardan kaçma onlarla bir arada bulunmaktan uzak durma eğilimindedirler. Bu hal iktiran zaafının birlikteliği kaynaşmayı ve çoğunlukla diyaloğu engelleyen yönünü ifade ediyor olmalıdır.

Belki de hayatımızın her anında şu prensip esas olmalıdır: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Aslında hayatın asıl anlamı da Rabbi ile muhabbet bağlantısından doğan lezzettir. İbadetler de özünde bu maksada hizmet etmelidir.

Çok daha önemli bir nokta bu masumiyet algısının aynı cemaate ya da dâvâ amaçlı organizasyona mensup fertler arasında işlemesidir. Kardeşini yanlış yola meylettiğini gören bir mü’minin ya da dâvâ erbabının yapması gereken onu terk etmek değil aksine irtibat imkânlarını arttırarak istikametini muhafaza için koluna girmektir. Kardeşine bir savcı edası ile değil avukat yaklaşımı ile muamele etmektir.

Zaman ve yaşanan olaylar gösterdi ki kavgalar, kırgınlıklar, ayrılıklar ve savaşlar hiçbir problemi çözmüyor. Her şey konuşmak, anlamak ve anlatmakla çözüme kavuşuyor. Bu yüzden asrımıza bir yönü ile diyaloglar asrı diyebiliriz. Bu asrın en önemli gereği olabildiğince diyalogları irtibat alanlarını ve paylaşımları arttırmaktır. Dinlerarası diyalogdan bahsedilen bir dönemde elbette kardeşler arası diyalog çok daha önemli hale gelmiştir. Asrın ve İslâmın gereği hataya düşen kardeşinin kolundan tutup kaldırmaktır. Hemen kesip atmak yerine, onarmak ve bünye içinde muhafaza için elden gelen bütün gayreti göstermektir.

Varlığı Risâle-i Nur perspektifinden algılayan ve hayatı onunla anlamlandıran fertlerin oluşturduğu nuranî bir cemaatin mensuplarıyız. Kur’ân’da, Hazret-i Ali’nin Celcelutiye kasidesinde, Gavs-ı Azam’ın Fütuh-ul Gayb’ında işaretlerle müjdelenmiş ve istikbalde yapacakları hizmetler ve samimiyetleri, ihlâsları sebebi ile alkışlanmış bir cemaat. Dâvâsı ile bütün kâinatın alâkadar olduğu ve Hazret-i Muhammedin (a.s.m.) büyük ve yaratılışa maksat âleme ukde-i hayat olan dâvâsını günümüze taşıyan, üstadı ve bütün mensupları ile hayatî vazifeler üstlenmiş bir cemaat. İnsanlık Dar’üs-Selâm yolunda bir geminin yolcuları ve bu cemaatin mensupları o geminin mürettebatı. Bu yüzden dava büyük vazifeler çok ve fazlası ile hassasiyet gerektiriyor.

Geçmişte yaşanan her şey yaşanması gerektiği için yaşandı. Çünkü kaderin hükmüydü. Bunlardan Risâle-i Nur ölçüleri ile hayatını şekillendiren hiçbir ferdin âleminde ümitsizlik, şevksizlik, isteksizlik doğmamalı. Onların dâvâsı acz, fakr, şevk ve şükrü mutlak düzeyde hayata aksettirmeyi hedefleyen bir dâvâ. O dâvâda kırgınlık olmaz, küsmüşlük olmaz. Büyük bir yangından insanları kurtarmak üzere koşanların birbirlerine kızacak, küsecek vakitleri ve halleri olamaz. Yük ağır ve yardıma uzanan her ele ihtiyaç var ve rahmet okunmalıdır. Anlamsız çekişmelerin, lüzumsuz kırgınlıkların bir an evvel ortadan kaldırılması ve Risâle-i Nur hizmetine lâyık şevk ve gayretin, bitmek bilmez enerjinin tekrar kazanılması zamanıdır. Bu zaman artık hizmet boyutlarının Türkiye sınırlarının dışına taştığı ve dünyanın her tarafından insanların bu ulvî dâvâyı anlamaya ve hayatlarının bir parçası haline getirmeye çalıştıkları bir zamandır. Hıristiyan, Yahudi, Budist pek çok insan Risâle-i Nur’a yönelmiş ve onu kendilerine ulaştırma gayretimizin zayıflığından dolayı bizlere sitem etmektedirler. Artık hedef çok büyümüş ve yapılması gerekenler çok artmıştır. Nur hizmeti kendisini bu dâvâya mensup hissedenlerin birincil işi olmalıdır. Hem şevkimizi arttıracak ve büyük bir enerji verecek şekilde üstadın müjdelediği cennetasa bir baharın çiçekleri baş göstermeye ve tomurcuklanmaya başlamıştır. Gaye-i hayalimiz çok daha belirginleşmiş ve daha rahat hissedilir hale gelmiştir. Bu yükün altından kalkabilmenin yolu sarsılmaz bir inanç, uykularımızı kaçıracak bir ümit ve tam bir dayanışma olmalıdır. Yani; ihlâs, samimiyet ve gayret. İnanın yarınlar hizmetimiz ve dâvâmız açısından çok daha güzel olacak. Bu gelişmelerde bizim de payımız olsun, gelinen noktanın mutluluğunu biz de paylaşalım istiyorsak birbirimize kenetlenmeli ve gayretimizi çok arttırmalıyız.

Bazı zamanlar dâvâmızın aslı ile ilgili olmayan sebeplerden dolayı birbirimizi kırıyor ve sadece dünya hayatı ile alâkadar herhangi bir meseleden dolayı uhrevî dâvâmıza zarar verebilecek tavırlar içine girebiliyoruz. Oysa vazifesi çok büyük insanlığı Dar’üs-Selâma taşıyacak bir sefine-i Rabbaniyyenin hademeleriyiz. Bütün insanlığı kuşatan herkese yakın olan bir konumda olmamız gerekiyot. Varlığı Risâle-i Nur perspektifinden algılayan ve hayatı onunla anlamlandıran fertlerin oluşturduğu nuranî bir cemaatin mensuplarıyız. Kur’ân’da, Hazret-i Ali’nin Celcelutiye kasidesinde, Gavs-ı Azam’ın Fütuh-ul Gayb’ında işaretlerle müjdelenmiş ve istikbalde yapacakları hizmetler ve samimiyetleri, ihlâsları sebebi ile alkışlanmış bir cemaat. Dâvâsı ile bütün kâinatın alâkadar olduğu ve Hazret-i Muhammedin (a.s.m.) büyük ve yaratılışa maksat âleme ukde-i hayat olan dâvâsını günümüze taşıyan, üstadı ve bütün mensupları ile hayati vazifeler üstlenmiş bir cemaat. İnsanlık Dar’üs-Selâm yolunda bir geminin yolcuları ve bu cemaatin mensupları o geminin mürettebatı. Bu yüzden dâvâ büyük vazifeler çok ve fazlası ile hassasiyet gerektiriyor.

Üstad, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin çevresinde halka olmuş bir kaç samimî, fedakâr ve gayretli insanın çabaları ile başlayan ve günümüze kadar büyük gelişmeler kaydeden bu dâvâ aslî yönü ile ve manevî anlamı ile gerçekten çok büyük ve âlemin bütün zerrelerini, her insanı ilgilendiren bir misyon üstlenmiştir. Üstad ve sonrası çizgide tam bir gayret ve samimiyetle yeri geldiğinde canları pahasına ortaya atılmış hizmet erbabı, günümüzde sanki bir rehavet havası içine girmişlik görüntüsü arz etmektedir. Bunda toplumun topyekûn yaşadığı dünyevileşme sürecinin de büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.

Bayramın gelişini en çok hak eden topluluk Risâle-i Nur’a gönül vermiş topluluktur. Çünkü onlar ve seleflerinin ömrü maneviyat çiçeklerinin açacağı cennetasa bir bahar yolunda geçmiştir. Onların davası acz, fakr, şevk ve şükrü mutlak düzeyde hayata aksettirmeyi hedefleyen bir dava. O davada kırgınlık olmaz, küsmüşlük olmaz. Büyük bir yangından insanları kurtarmak üzere koşanların birbirlerine kızacak, küsecek vakitleri ve halleri olamaz. Yük ağır ve yardıma uzanan her ele ihtiyaç var ve rahmet okunmalıdır. Anlamsız çekişmelerin, lüzumsuz kırgınlıkların bir an evvel ortadan kaldırılması ve Risâle-i Nur hizmetine layık şevk ve gayretin, bitmek bilmez enerjinin tekrar kazanılması zamanıdır. Bu zaman artık hizmet boyutlarının Türkiye sınırlarının dışına taştığı ve dünyanın her tarafından insanların bu ulvî davayı anlamaya ve hayatlarının bir parçası haline getirmeye çalıştıkları bir zamandır. Hristiyan, Yahudi, Budist pek çok insan Risâle-i Nur’a yönelmiş ve onu kendilerine ulaştırma gayretimizin zayıflığından dolayı bizlere sitem etmektedirler. Artık hedef çok büyümüş ve yapılması gerekenler çok artmıştır. Nur hizmeti kendisini bu davaya mensup hissedenlerin birincil işi olmalıdır. Hem şevkimizi arttıracak ve büyük bir enerji verecek şekilde üstadın müjdelediği cennetasa bir baharın çiçekleri baş göstermeye ve tomurcuklanmaya başlamıştır. Gaye-i hayalimiz çok daha belirginleşmiş ve daha rahat hissedilir hale gelmiştir. Bu yükün altından kalkabilmenin yolu sarsılmaz bir inanç, uykularımızı kaçıracak bir ümit ve tam bir dayanışma olmalıdır. Yani; ihlâs, samimiyet ve gayret. İnanın yarınlar hizmetimiz ve davamız açısından çok daha güzel olacak. Bu gelişmelerde bizimde payımız olsun, gelinen noktanın mutluluğunu biz de paylaşalım istiyorsak birbirimize kenetlenmeli ve gayretimizi çok arttırmalıyız.

Dünya acz, fakr, şefkat, tefekkür mesleğinden huzur,kardeşlik ve barışın doğacağı küresel bayramlara çok yakınlaşmıştır. Bu anlamda dar daireden geniş daireye doğru bütün kırgınlıklar ve dargınlıkların ortadan kardırılmasının en güzel vesilesidir bayram. Belki de her şeyden daha fazla üzerinde yoğunlaşılması gereken konu bu olmalıdır.

29.09.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (22.09.2008) - Deneyler ve kâinata muhatap mü’min

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Cevher İLHAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  Saadet BAYRİ

  Sami CEBECİ

  Süleyman KÖSMENE

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır