Babyklappe adıyla Batı ülkelerinde hayli yaygın bir uygulama. Macaristan’ın başlattığı, Almanya’nın yaygınlaştırdığı sistem, bütün tartışmalara rağmen 13 ülkede kanunen uygulanıyor.
Bunlar arasında Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Hindistan, İtalya, Fransa, İsviçre var. En son Japonya da bu ülkelere katılmış durumda. Gayri meşrû ilişkiler sonucu dünyaya gelen masumların ölüme terk edilmemesi için bu devletler “bebek kutuları”nı hukuken kabullenmek zorunda kalmışlar (!)
Hindistan’da ise kız çocuklar istenmediği için bu uygulama kabul görmekte. Ülkede yapılan bir araştırma 2006 yılında 500 binden fazla kız çocuğunun kürtajla alındığını ortaya çıkarmış. Kürtajla alınamayanlar da doğduklarında kutulara bırakılmakta.
Kutulara terk edilen çocuklar devlet güvencesi altında ailelerin yanlarına yerleştirilmekteler.
Bebek kutusu uygulamasına karşı büyük tepkiler de var. Meselâ Almanya’da bebek kutularına tepki olarak http://www.babyklappe-nein-danke.de gibi bu uygulamayı acımasız bulanların buluştuğu siteler açılmış durumda.
Cuma günkü Yeni Asya’da “Vatikan’dan Bayram Mesajı” başlıklı haberi okuyunca gayr-i ihtiyârî aklıma bebek kutularıyla ilgili iç burkan haber geldi. Neden mi? Zira Papalık Dinler Arası Diyalog Konseyi Başkanı Kardinal Tauran, Ramazan Bayramı mesajında ailenin önemini vurgulayarak “Bugün ve gelecekte Hıristiyanlar ve Müslümanlar ailenin saygınlığını korumak için beraber çalışabilirler ve çalışmalılar” demekteydi.
Bediüzzaman Hazretlerinin eğlence ve sefahati yaygınlaştırmaya çalışan “İkinci Avrupa” olarak tanımladığı bu zihniyet, ne kadar çağdaşlık cilâsı ile kapatmaya çalışsa da ilk çağ vahşetini gizleyemiyor!
Ve Avrupa’nın hakperestleri bu acıklı tablo karşısında Müslümanlarla ortaklaşa çalışma ihtiyacından bahsediyor! İlginç günler yaşıyoruz değil mi?
Bir Amazon’un hikâyesi
mazonlar…
Tarihteki kadın savaşçılar. Kız çocuklarını kendilerine alıkoyup, erkek çocuklarını öldürüyor ya da babalarına teslim ediyorlardı.
Yaratılış kanunlarına uymayan her hareket gibi onlar da tarihin sayfaları arasında gömülüp gittiler. Ama Amazon ruhu günümüzde yaşamaya devam etmekte. Bu misyonu farklı frekanslarıyla feministler sürdürmekteler.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan yeni dünya düzeninde kadının konumu önemliydi. Savaş acılarını unutmak için çoğu insan eğlence ve sefahate düştü. Kadınlar da… Hollywood’un sinema dünyası bu damardan beslendi. Savaş yıllarında küçük bir çocuk olanlar 60’lı yıllarda “Her şeye özgürlük! Cinselliğe de” sloganları arasında yeni bir akıma yol açtılar.
ABD’de altmışlı yılların kadın hakları konusunda farklı fikirleriyle öne çıkan ismi Betty Friedman’dı. Yahudi bir aileye mensuptu. Savaş sonrası dönemde kadınlar üzerine yaptığı araştırmalar, yazdığı kitaplar geniş yankı buldu. Kadınların evden çıkmaları gerektiğini ifade ediyor, kocalarına baş kaldırmalarını söylüyordu. Evlilik annelik, çocuk besleyip büyütme, cinsel sadakat konusunda adeta Amazonları andıran farklı görüşleri vardı. Erkeklerle silâhlı mücadeleyi bile savundu.
1963’te Life dergisine şöyle dedi Friedman: “İnsanlar şunu dediğimi sanıyor: ‘Dünya kadınları, birleşin—kocalarınızdan başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.’ Bu doğru değil. Elektrikli süpürgelerinizden başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.”
Friedman, 2006 yılında yaşlı bir kadın olarak tek başına yaşadığı apartman dairesinde ölmeden önce feminist hareketin yeni bir evreye girdiğini söylüyor ve şöyle diyordu: “Bir adamla güzel ve sadakate dayalı bir ilişki sahibi olmak beni çok mutlu ederdi.”
Not: Bizim Aile dergisinin Ekim sayısı feminizm üzerine. Hazırlanan dosyalar hayli ilginizi çekecek anekdotlarla dolu. Siz iyisi mi Ekim sayınızı şimdiden ayırtın.
28.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|