"Gerçekten" haber verir 28 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Hakikat mesleği ve kelâm



Kelâm, aklı önplana alarak gerçeklere ulaşmaya çalışan İslâm felsefesidir diyebiliriz. Esas sahası, iman, itikat, inanç esaslarıdır.

Kelâm, çağlarboyu iman ve itikat esaslarını izah ve ispat ederek imanları muhafaza etmiş, batıl mezhepleri ve inkârcıları püskürtmüştür.

Ne var ki, eski kelâm ilmi, çağın problemlerinin çözümüne;1 şüphe ve vesveselerinin dağıtılmasına, hücumlarının defedilmesine, fen ve felsefenin (pozitivizmin) iddialarının çürütülmesine kâfi gelmedi.2 Zira inkâr, fen, ilim ve felsefeden gelerek, teknolojik buluşlara da binerek maneviyâta, dine ait değerlere yoğun bir saldırıya geçmiş.

İşte, Bediüzzaman, kelâm ilmini modern ilimlerle yoğurarak, kendine has bir metotla, çağın şartlarına uygun ve ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde geliştirerek ona yeni bir çehre, yeni bir boyut kazandırır. Risâle-i Nur, kelâmın kuru aklî metotlarıyla da yetinmez. Aynı zamanda mantıkî, ilmî hüccetler içinde bir yol açmış. Doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde (inanç esasları) ve usulü’d-din içinde bir velâyet-i Kübra (büyük evliyalık) yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor.

Çünkü, iman esaslarını yalnızca tecrübe ve ilmî meselelerle kabul etmek kâfi değil. Belki, kalbî, ruhî, hâlî (içe, duygulara yönelik) hususlar da serdedilmeli ki, insan yüksek marifete, ilme, idrake ulaşabilsin...

Dolayısıyla Risâle-i Nur, tasavvur değil, tasdiktir. (Yâni, hayâlî değil; pratiğe dökülmesi mümkün olan, aklın tasdikinden geçen meselelerdir.) Teslim değil, îmandır. (Yazılan Sözler/külliyattaki hakikatler, teslimin bir ürünü değil, akıl, iz’ân gibi zihnin bütün merhalelerinden geçtikten sonra elde edilen en yüksek bir ilimdir.) Mârifet değil, şehâdettir, şuhuddur. (Bilgi değil, bizzat gözlemlere dayanan, görülmüş gerçeklerdir.) Taklit değil, tahkîktir. (Başkasının söylediklerini aynen tekrarlayan değil, araştırma, inceleme, ispat ve izâh metodlarına dayalıdır.) İltizam değil, iz’andır. (Sadece taraf olma değil, yüksek bir şuûr ve anlayışın sonucudur.) Tasavvuf değil, hakîkattir. (Parlak kelimelerle tasvir edilmiş değil, gerçeğin tâ kendisidir.) Dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır. (İddiâlara değil, aklî, mantıkî, gözlem ve tecrübenin mahsûlü kesin delil ve belgelere dayanıyor.)3

Bediüzzaman, İslâmın meselelerini kelâm açısından da ele alırken, yalnızca, “Açız, yememiz; hastayız, ilâç almamız gerekir!” şeklinde bir yaklaşım sergilemez. Malzemeleri Kur’ân ve kâinat eczahanesinden bir kimyager maharetiyle toplar; ilâç ve yemek hazırlar. İnsanlığın hastalıklarını teşhis eder; ameliyat-ı mâneviye yapar ve reçeteyi yazar. Bir öğün yedirip, karnımızı bir seferliğine doyurmaz. Yemek yapma sanatı aşçılığı ve kimyagerliği öğretir.

Nasıl ki, su getirmek için, bâzıları küngân (su borusu) ile uzak yerlerden, dağlar altından kazarak su getirir. Bir kısmı da her yerde kuyu kazar, su çıkarır. Birinci kısım çok zahmetlidir; tıkanır, kesilir. Fakat, her yerde kuyular kazıp su çıkarmaya ehil olanlar, zahmetsiz, herbir yerde suyu bulur. Aynen öyle de, ulemâ-i ilm-i kelâm, uzak yerlerden küngânlarla su getirmek gibi, sebepleri nihayet-i âlemde teselsül ve devrin muhâliyeti ile kesip, sonra Vâcibü’l-Vücudun vücudunu onunla ispat ediyorlar. Uzun bir yolda gidiliyor. Ammâ, Kur’ân-ı Hakîmin minhâc-ı hakikisi ise, her yerde suyu buluyor, çıkarıyor. Herbir âyeti, birer asâ-yı Mûsâ gibi, nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor. “Her şeyde Allah’ın varlık ve birliğini gösteren bir delil vardır” prensibini her şeye okutturur.4

Dipnotlar:

1- Abdülkadir Harmancı, İlm-i Kelâm ve Risâle-i Nur, Risâle-i Nur Enstitüsü Yayınları, s. 17; Tarihçe-i Hayat, Abdurrahman Nursî, M. Hamza, s. 40.; 2- Mektubat, s. 317.; 3- Kastamonu Lâhikası, s. 8. 4- Sözler, 716-717.

28.09.2008

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.09.2008) - Tesbihat: Çağa uygun ibadet, hiper vird ve duâ

  (25.09.2008) - Risâle-i Nur, aynı zamanda çağdaş bir tasavvuftur

  (24.09.2008) - Hakikate nasıl varılır?

  (23.09.2008) - Hakikat mesleği nedir?

  (22.09.2008) - Her çağın zikir, fikir, şükür metodu ayrı

  (20.09.2008) - “Tarikat zamanı değil!” derken

  (19.09.2008) - Tarikatın kısa bir tarifi

  (17.09.2008) - Eski devrin tasavvuf ve tarikat yolu

  (16.09.2008) - Tasavvuf nedir?

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Ali FERŞADOĞLU

  Faruk ÇAKIR

  Habib FİDAN

  Halil USLU

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Mehmet KARA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Rifat OKYAY

  Süleyman KÖSMENE

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır