"Gerçekten" haber verir 17 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Eski devrin tasavvuf ve tarikat yolu



Tasavvuf müessesesi olan tarikatin gayesi; imanın inkişafı, gelişmesi ve marifetullahtır. Yani, kâinatın Yaratıcısını en güzel isim ve sıfatlarıyla tanımaktır. Duygularını mecrâına yönlendirme, yani nefis terbiyesidir. İlim ve tefekkürle olgunlaşma, gelişmedir. Bunun sonucu ise, daimî bir huzur, sürekli bir mutluluktur. Bu da seyr ü sülûk (mânevî seyahat, gözlem), vird ve zikirle mümkün.

Tekye ve zaviye, 1700’lü yıllara kadar bu işlevi pek yüksek bir performansla gördü. Bu tarihten itibaren İslâm âlemi ve Osmanlı’da ekonomi, teknoloji, askerî ve sosyal gerileme başladı. Tabiî ki, bunun sebebi; iman, ilim, ibadet, ahlâk ve tasavvuftaki zaaflardı. Fikren ve zikren kendisini yenileyemeyen, müesseselerini de ayakta tutamaz.

İnsanlık her çağda belli bir ivme, gelişme kaydeder. Geçmiş çağların nakil vasıtaları kağnı, at arabası günümüz insanlarına kâfî gelmediği gibi, eski tasavvuf bakış açısı da onu hedefine ulaştıramaz. Sosyal, kültürel ve din hayatı da bu gelişmelere paralel bir seyir izlemeli. İşte, bu sosyal olguyu nazara alan ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbânî (ra) (H. 971, M. 1563-1624) tasavvufa yeni bir bakış açısı getirmiş, tarikat yapılanmasını o günün şartlarına göre yenilemiş. Ki, hayatı boyunca medrese ve tekye ehlini birleştirmek için büyük gayret sarf etmiştir. Tarikatleri, özellikle Nakşîliği, iman hakikatlerinin anlaşılmasına vasıta yapmıştır. Çağımız, ilim ve teknolojinin muhteşem iletişim ağlarıyla örülmüş. Fen ve sosyal ilimler başdöndürücü bir hızla ilerliyor. Nazarlar, dikkatler ve nerede ise bütün işler fennî buluş, teknolojik ve sosyal keşiflere yönelmiş… Dünyamız ve ulaşılabilen tabiat, fen ilimleriyle didik didik inceleniyor. Uzaya seferler başlatılmış.

Bu ilmî birikime paralel bir iman ve tefekkür yolunun açılması kaçınılmazdı. Kur’ân ve Sünnet’in bütün fen ilimlerinden aldığı fezleke, öz ve tefekkür mesajları, tasavvuf perspektifinde de insanlığa ulaşmalıydı. Ancak, kalp ayağıyla hareket eden tarikatın eski metot ve sistemiyle hedefe gidilemeyeceği açıktı. Zira, geçmiş devrelerde kalp hâkimdi. Oysa insan yalnız kalpten ibaret değil. Akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifeli letâifi ve hasseleri (duyguları) var. Kâmil insan bütün o lâtifelerini, duygularını kendilerine mahsus ayrı ayrı kulluk yoluyla, hakikat cânibine sevk eder. Tıpkı Sahabe gibi geniş bir dairede, zengin bir sûrette kalp bir kumandan gibi hareket eder. Letâif de (hisler, duygular) asker gibi kahramanâne maksada yürürler. Yoksa kalp, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başıyla gitse, iftihar edilecek durum değil, zarardır.1

Üstelik, özden uzaklaşan ve kendini yenileyemeyen tasavvuf, tarikat da daha ziyade, şekle ve görüntüye büründü. Vasıta, vesile olmaktan çıktı, amaç ve gaye haline geldi. Oysa, tarikat ve hakikat vesîlelikten çıkmamalı. Eğer bizzat maksat yerine geçseler, o vakit şeriatın hükümleri ve muamelatı ile sünnet-i seniyyeye ittibâı resmî hükmünde kalır, kalb öteki tarafa müteveccih olur.2 Diğer taraftan tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor.3 Ki, bu zaman, îmanı kurtarmak zamanıdır. Seyr-i sülûk-u kalbî ile, tarîkat mesleğinde bu bid’alar zamanında çok müşkülat (zorluklar) bulunur.4

Eski zamanın metot ve sistemiyle hareket etmek; tıpkı, eski devirlerin iletişim ve nakliye vasıtalarını bu zamanda kullanmak gibidir.

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 456.; 2- Mektûbât, s. 498.; 3- Emirdağ Lâhikası-I, s. 237-238.; 4- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 40.

17.09.2008

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.09.2008) - Tasavvuf nedir?

  (15.09.2008) - Hakikate ulaştıran üç ana yol

  (13.09.2008) - Risâle-i Nur’un mesleği

  (11.09.2008) - Şimdi nasıl bir tuzak hazırlanıyor dersiniz?

  (10.09.2008) - “Kalbe ihtar”, akıl yürütme ve “akleden kalp!”

  (09.09.2008) - Bediüzzaman da aklını Risâle-i Nur’a karıştırmamış!

  (08.09.2008) - “Aklını Risâle-i Nur meslek ve meşrebine karıştırma!”

  (07.09.2008) - Meslek ve meşrebi muhafaza, “zıt bir mesleğe girmek!” (2)

  (06.09.2008) - Meslek ve meşrebi muhafaza, “zıt bir mesleğe girmek!” (1)

  (04.09.2008) - Risâle-i Nur meslek ve meşrebinin ana umdeleri-3

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır