"Gerçekten" haber verir 29 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

‘Ahlâksız piyasa’nın çöküşü

Serbest piyasa ideolojisinin neredeyse bir inanç sistemi haline getirildiği ABD’de, çöküşün eşiğindeki finans sektörünü ve ekonomiyi ayakta tutmak için tüm umutların, ABD hükümetinin kotarmaya çalıştığı dev kurtarma paketine bağlanmış olması gerçekten de dramatik bir gelişme.

Bu dramatik gelişmenin ardında yatan olgu ise, kapitalizmin beşiği olan Anglo-Sakson dünyasında benimsenen, finans sektörünün şişirilmesine dayalı modelin iflas noktasına gelmiş olması.

Bu çöküntü, yalnızca ABD üniversitelerinden en iyi derecelerle mezun olan parlak çocukların yarattığı karmaşık finansal yapının, iskambilden bir kule gibi devrilmesinden ibaret değil. Finans sektöründe son 25-30 yılda oynanan ‘ahlaksız piyasa’ oyununun çöküşüne tanıklık ediyoruz şimdi.

Adam Smith’in kemikleri

Kapitalizmin büyük teorisyeni Adam Smith’in kemiklerini sızlatacak olan olay da gelinen noktada devletin ekonomiye müdahale etmek zorunda kalması değil, sistemin ahlaki temellerinin bu denli çürümüş olması. Şimdi başta Amerikalılar olmak üzere dünyanın dört bir yanında milyonlarca, belki de milyarlarca insanı sarsacak olan gelişmeleri öngörmek ve önlemek mümkünken bu yapılmadı, çünkü bu sürecin sürmesi sayesinde muazzam servetler yapanlar vardı.

Evet, aşağıda değinilen IMF raporunda da görüldüğü gibi bu sürecin felaketle sonuçlanacağını görebilenler vardı ancak suyun başını tutanlar bu süreçte iyi para kazanıyordu ve onlar için bu sürecin sürmesi gerekiyordu. ‘Ahlaksız piyasa’nın nelere kadir olduğunu gösteren ABD’deki bazı uygulamaları bir hatırlayalım.

- Mortgage kredisi alacak mali profile sahip olduğu halde kredi kullanmayan Amerikalı kalmayınca, cirolarını artırmak ve prim almak isteyen mortgage pazarlamacıları, geri ödeme gücü olmayan insanları kandırıp onlara kredi açtılar ve onları altından kalkamayacakları ödeme planlarına mahkûm ettiler. Sonunda balonu patlatan ”subprime mortgage” kâğıtları işte böyle ortaya çıktı.

- Finans sisteminin harika çocukları bu yüksek riskli kâğıtları düşük riskli başka kâğıtlarla paçal edip yeni enstrümanlar yarattılar ve bunları düşük riskli-yüksek getirili kâğıt gibi yatırımcıya yutturdular. Şimdi içinden çıkılamayan risk yumağı böyle oluştu.

- Mortgage sektörünün iki devi olan Fannie Mae ile Freddie Mac bu süreçte adeta kontrolsüz biçimde büyürken Washington’da büyük paralar harcayarak devlet denetiminden sıyrılmanın yolunu buldu. 8 Eylül 2008 tarihli New York Times’ın haberine göre, son on yılda Freddie Mac 94.8 milyon dolar, Fannie Mae ise 79.5 milyon dolar harcamış Washington’daki lobicilik faaliyetleri için.

- Gene New York Times’a göre bu kuruluşlarda tepe yöneticilerin yüksek prim alabilmesi için kârlar yapay olarak yüksek gösterilmiş. Fannie Mae’in son tepe yöneticilerinden Franklin Raines 1999-2004 arasında 52 milyon doları cebe indirmiş.

- Son hengâmede batan, devlet korumasına alınan ya da ortaklığa zorlanan bankaların tepe yöneticilerinin aldıkları paralar da dudak uçuklatıcı boyutlarda. New York Times’ın haberine göre batan Lehman Brothers’ın son CEO’su Richard Fuld’un CEO olarak kazandığı toplam 466 milyon dolar, ayrıca 62 milyon dolar ayrılma tazminatı almış; Bear Stearns’in CEO’su James Cayne CEO olarak 232 milyon dolar götürmüş, 61 milyon dolar da ayrılma tazminatı almış. Merrill Lynch’in son CEO’su Stanley O’Neal’ın ayrılma tazminatı ise 161 milyon doları bulmuş.

FBI’ın araştırması

Şimdi buna tepki olarak finans kuruluşlarının üst düzey yöneticilerinin ücretlerine sınırlama getirilmek isteniyor. Öte yandan Federal Araştırma Bürosu (FBI) da gözünü batma noktasına getirilen bu kurumlara çevirdi ve ahlaki çöküntünün yasal olmayan işlemlere yol açıp açmadığını araştırmaya başladı. Fannie Mae, Freddie Mac, Lehman Brothers ve gene devlet desteğiyle ayakta tutulan sigorta devi AIG’nin işlemleri mercek altına alınmış durumda.

‘Ahlaksız piyasa’nın damgasını taşıyan sistem, kaymağını yiyenleri paraya boğarken toplumun geniş kesiminin gelirini artırmadı, konut balonu da patlayınca orta sınıf Amerikalı kaderiyle baş başa kaldı. Finans sistemindeki çöküntüyü önlemek için şimdi hazırlanan 700 milyar dolarlık kurtarma operasyonunun bedeli de halkın cebinden çıkacak. Son 25 yıla damgasını vuran ‘ahlaksız piyasa’ ekonomik ve toplumsal bir çöküşe yol açmış bulunuyor.

Milliyet, 28.9.2008

Osman Ulagay

29.09.2008


Din özgürlüğü

Geçtiğimiz günlerde, ABD Dışişleri’ne bağlı bir enstitü, ‘Din ve Kamu Politikaları Enstitüsü’ dini özgürlükler konusunda bir rapor yayınladı.

Bu Rapor’a göre ülkemiz Türkiye’de din özgürlükleri konusunda ciddi sorunlar yaşanıyor ve Rapor Türkiye’nin gelecek sene için de ciddi ihlal yapan ülkeler listesine alınabileceğini belirtiyor.

Rapor’da çok farklı konulara göndermeler mevcut; üniversite öğrencilerine türban yasağı da, Heybeliada seminerinin kapalı olması da, hatta 301. maddenin uygulanma biçimi de temel kamu ve din özgürlüklerinin ihlali olarak ele alınıyor.

Aleviler’in sıkıntıları, zorunlu din dersi, bu alanda AİHM’in uygulanması zorunlu kararının görülmüyor olması da işin cabası.

(...)

Artık çok aşikar hale gelen gerçek Türkiye’nin, mesela bu örnek üzerinden, yani kamu ve din özgürlükleri açısından, türban haksızlığına, Heybeliada seminerinden çekinme tabansızlığına, 301 uygulamalarına, Aleviler’in hassasiyetlerine eşit mesafede ama özgürlükçü pozisyon almadan yönetilmesinin imkansızlığı.

Din özgürlüğü meselesi bu topraklarda önemli ve girift bir konu ama yapılması gereken ilk şeyin bu Rapor’da da belirtildiği gibi türban, Heybeliada, 301, zorunlu din dersi meselelerini birlikte ve özgürlükçü bir açıdan çözüme kavuşturmak.

Zorunlu din dersi meselesi zaten bir AİHM kararı yani hukuka saygılı yürütme erkinin bunu uygulaması şart; Heybeli seminerinin açılmasına karşı çıkan sözde milliyetçilerin tabansızlıklarına da doğrusu çok şaşıyorum.

301’de küçük bir mesafe alındı ama bakalım yargı uygulamayı nasıl yapacak.

Geriye de, bu konuda, mutlaka bir biçimde çözüm üretilmesi gereken türban meselesi kalıyor.

Star, 28.9.2008

Eser Karakaş

29.09.2008


Okuyucu mektubu

“Sayın Hocam, “Peki dini kullanarak rant saylayan yüzlerce şirket ve kişi aleyhine hiç bir grup, cemaat ağzını açıp iki kelime etmedi. Dinimizi biz rant olmaktan ne zaman kurtaracağız.

Sizin gibi kişiler karşılarında iktidar da olsa,cemaatler de olsa bu soygunlara dur demezlerse dinimizi nasıl temiz tutacağız. Daha düne kadar cebinde para bulunmayan kişiler jeeplere binmeye başladılar. İktidar ve yerel yönetimlerdeki yolsuzluk diz boyu. Müslüman olsun da ne olursa olsun diyorsanız bir şey diyemeyeceğim. Ama bir din önderi olarak lütfen dini kullananlara karşı savaş açın artık. İktidar hortumları kesti ama maalesef adalet ve eşitlikle halka dağıtmak yerine gitti başka yerlere bağladı. Değişen bir şey yok hocam. İktidar yapısı aynı. Hortumcular ve hortumu bağlayanlar değişti. Nerede Mevdudi, Hasan el Bennâ, Seyyit Kutup, Necip Fazıl vb.’yi okuyanlar; hepsi şu an ihale peşinde. Değiştiler, hem de öyle bir değiştiler ki, yaptıklarını meşru ve dinden göstermek için her şeyi yapıyorlar. Sayın Başbakan’ın aleyhine iki satır yazı yazdı diye işten atılan ve şu anda iş bulamayan Müslüman gazeteciye yapılan zulüm değil mi hocam. Lütfen iktidar sahipleri size “bunlar bizim adamlarımız, bizim aleyhimize yazmazlar, bunlar çantada kekliktir” gözü ile bakmasınlar, baktırmayın daha doğrusu. Siz bir ilim adamısınız ve öyle kalın. İktidarın yakınlarına ihale ettiği televizyonlarda da ahlaksızlık diz boyu sürüp gidiyor. Ne değişti hocam ne.... Dinimiz ruhsuzlaşıyor bana göre vesselam. Saygılarımı ve hürmetlerimi sunuyorum.” (Afşin Bozkurt).

Okuyucumun “Yolsuzluk diz boyu, ne değişti” gibi bazı ifadelerini abartılı buluyorum, ama “yarası olan gocunsun” diyerek aynen naklettim.

Yeni Şafak, 28.9.2008

Hayrettin Karaman

29.09.2008


Boğaziçi Üniversitesi’nde delinen çağdışı yasak üzerine...

Üniversitelerde başörtüsü ya da türban yasağını 1980’li yılların sonundan beri içime sindiremedim, sürekli eleştirdim

Başörtülü, başı açık, ne farkeder ki?..

Bu yasak için ayıp dedim.

Eşitliği çiğniyor dedim.

Toplumu cepheleştiriyor dedim.

Bölüyor, geriyor dedim.

Demokrasiye aykırı dedim.

Bugün de aynı görüşteyim.

Onun için de üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliğini sonuna kadar destekledim, bunu iptal eden Anayasa Mahkemesi kararını sonuna kadar eleştirdim.

Bu pencerelerimden bakarak, biraz da içim acıyarak izledim Boğaziçi Üniversitesi’nde hafta içi yaşananları...

Özgürlükçü geleneğini tüm güçlüklere rağmen bunca yıldır yaşatmaya çalışan Boğaziçi Üniversitesi kampusünün girişindeki görüntüleri televizyondan seyrettim, bazı gazetelerdeki fotoğraflara baktım.

Yasakçılığın hem çirkin yüzü vardı.

Hem hüzün verici yanı.

İkisi de düşündürücüydü.

Ama bir de umut verici bir boyuttan söz edilebilirdi.

Başı örtülü olanla açık olan genç insanlar arasında sergilenen dayanışma duygusu gerçekten sevindiriciydi ve insanı umut yolculuğuna çıkartabilecek kadar övgüye değerdi.

Milliyet, 28.9.2008

Hasan Cemal

29.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır