Hz. Yunus’un (as) kıssasını bilirsiniz sanırım. Hani peygamber olarak gönderildiği kavminin inadı karşısında kavmini terk eden, daha sonra bindiği gemiden denize atılan, fırtınalı bir denizde, karanlık bir gecede büyük bir balık tarafından yutulmuşken, her taraftan ümit kesik bir vaziyette ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum’1 duâsıyla Allah’ın affına kavuşan ve sahil-i selâmete çıkan Hz. Yunus’un (as) kıssasını.
Üniversitelerin açılmasıyla birlikte tekrar gündeme gelen ve senelerdir çözülemeyen başörtüsü yasağı probleminin çözümü için bu kıssadan almamız gereken önemli dersler var bence. Zira yıllardır bu problemin çözümü için neredeyse başvurulmadık merci kalmadı gibi. Meclis, bakanlıklar, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, AİHM, vs gibi mercilerden medet umuldu hep. Bu dünya hikmet dünyası. Elbette birşey elde etmek için sebeplere müracat etmek gerekiyor. Ancak neticenin sebeplerden degil, Allah’tan olduğunu da iyi idrak etmek gerekiyor. Bir taraftan hâl dilimizle dini değerlerden büyük oranda taviz verirken, diğer taraftan sebeplere daha çok bağlandıkça, çözüm bir tarafa, daha da çözümsüz bir durum ortaya çıkıyor. Demek ki bu meselede de Hz. Yunus’un (as) vaziyeti gibi sebepler sukut ediyor.
Zaman zaman bu yasağı protesto için düzenlenen yürüyüşlerde, ellerde taşınan Zübeyde Hanım fotoğrafları dikkatimi çeker. Sanki başörtüsünün meşrûiyeti Zübeyde Hanım’ın resimlerinde aranıyor gibidir. Oysa başörtüsü, meşrûiyetini Allah’ın emrinden ötürü alır, Zübeyde Hanım kullandığı için değil. O yüzden referanslarımızı da yanlış yerlerde aramamalıyız kanaatindeyim.
Yakın zamanda bir dostum şu soruyu yöneltti bana: ‘Artık başörtüsünden vazgeçmemek için üniversiteye gitmeyen kimse kaldı mı acaba?’ Hangi noktaya geldiğimizi göstermesi açısından gerçekten dikkate değer bir sorudur bu. Çok istisna da olsa başörtüsünden taviz vermeyen idealist hanımlar var çok şükür. Fakat çeşitli kandırmacalarla aklı karışan bir nesil için, artık üniversite veya kariyer, başörtüsünden çok daha öncelikli bir mesele halinde maalesef.
Ancak bu meseleden yalnızca başörtüsünden vazgeçen hanımları mesul tutamayız bence. Cahiliye devrinde kız çocuğunu diri diri toprağa gömen insanlar misâli, kendi kızlarını bizzat farzdan uzaklaşmaya teşvik ederek onların ebedî hayatlarını toprağa gömen anne-babalar, başörtüsünün farz olmadığına fetva veren hocalar, ‘Ne yapalım hayat müşterek, eşim de çalışmalı’ ya da ‘Başörtülü bir eş ileride benim kariyerime engel olabilir’ gibi düşüncelerle evlenecekleri kızların özellikle örtüsüz olmasını isteyen sözümona dindar erkekler, hepimiz mesulüz. Hepimiz sahibinden kaçmış köleler gibiyiz. Sebeplere takılmış akıllarımız uhrevî istikbal yerine dünyevî istikbal için endişe ettiğinden beri, Allah bizi, O’nun rahmetine güvenmedikleri için Tih çölünde yıllarca avare dolaşan İsrailoğulları misâli, sebeplerin peşinde koşturup duruyor. Oysa görülüyor ki, biz sebeplerin peşinde koştukça sebepler bir bir sukut ediyor. Çözüm beklediğimiz merciler, yasağı daha da perçinliyor.
Artık Hz. Yunus’un (as) duâsına sarılmanın, hatamızı itiraf edip, sebeplerden yüzümüzü çevirmenin, Müsebbibü’l-Esbâb olan Rabbimize yönelmenin zamanı gelmedi mi? Hz. Yunus’u (as) balığın karnından kurtaran Zât, umulur ki, hatamızı itirafımıza binâen, samimiyetimize binâen ummadığımız bir şekilde bizi de özgürlüklerimize kavuşturur. Zira O, sebeplere muhtaç olmayandır, hükmü her yere geçendir. O bizim kalbimizdeki en ince arzuları bilen ve cevap verendir. Önemli olan O’nun rızasını talep etmektir. Bediüzzaman’ın dediği gibi, O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, bizler istemek talebinde olmadığımız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.
Sebepler sukut ettiğinde ve tutunacak bir dal kalmadığında, Yunus (as) misâli O’na dönmenin zamanıdır artık. O’ndan başka başvurulacak merci de yok zaten. Küfür devam eder ama zulüm devam etmez. Bu yasak da birgün kalkacak elbet. Bizim hak edip etmememize göre belki kısa bir sürede belki uzun bir sürede kalkacak. O’nun rahmetinden umalım ve niyaz edelim ki, bunu bize pahalıya satmasın…
Dipnot:
1- Enbiyâ Sûresi, 87
16.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|