Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, akrediteli medya yöneticileriyle yaptığı “iletişim” toplantılarının bitiminde, bundan sonra basının önüne çıkmayacağını söylemiş; bilâhare katıldığı programlarda gazetecilerle sohbet ortamına girmekten ve soruları cevaplamaktan kaçınan bir tavır sergilemişti.
Yeni dönemde Genelkurmay’ın basınla ilişkileri, akrediteli savunma muhabirlerinin katılımına açık haftalık brifinglerle sürdürülecekti.
Komutan sık sık basının önüne çıkmayacaktı.
Ama gördük ki, bu karar çok kısa ömürlü oldu. Başbuğ, Balıkesir’deki askerî bir merasimde yapacağı konuşmayı, Aktütün saldırısıyla ilgili sorgulayıcı ve eleştiriler yaklaşımlara karşı bir gözdağı mesajı verme vesilesi olarak kullandı.
Açıklama için önceden medyaya bilgi verilerek, Ankara gazetecilerinin Balıkesir’e “akın” etmeleri sağlandı. Ve Başbuğ, canlı yayınla verilen konuşmasında son derece ağır ifadeler sarf etti.
Bu üslûpta böyle bir konuşma, bir parti liderinin grup toplantısında, il veya ilçe kongrelerinde, seçim mitinglerinde yadırganmayabilir.
Nitekim Baykal’ın ve özellikle de Bahçeli’nin bir gün evvelki grup konuşmaları bu tondaydı.
Ama aynı ton ve üslûbun, bir Genelkurmay Başkanınca, hem de basının özel olarak çağrıldığı bir ortamda, zaman zaman sesini yükselterek, tehdit ve gözdağı mesajları içeren bir konuşma ile gündeme taşınması hiç normal değil.
Çünkü Genelkurmay Başkanı siyasî bir kişilik değil. Meclisin ve hükümetin emrinde görev yapması ve her türlü siyasî polemiğin dışında tutulması gereken çok önemli bir devlet kurumunun en üst düzeydeki bürokratik sorumlusu.
Bu konumdaki bir devlet görevlisi, siyasetçi gibi kamuoyu önünde polemik yapamaz, tehdit ve gözdağı içerikli açıklamalarda bulunamaz.
Mâlûm, 17 şehit verdiğimiz Aktütün saldırısı, kamuoyunda şimdiye kadar benzeri görülmemiş boyutta eleştirel bir yaklaşımla sorgulandı.
Her kesimden alışılmadık soru ve eleştiriler yükseldi. Genelkurmay adına yapılan açıklamalar yeni soru ve eleştirileri gündeme getirdi. Çelişkiler irdelendi. Özellikle evvelâ “Parasızlık yüzünden karakollar daha güvenli yerlere taşınamadı” denilip, ardından “Öyle birşey yok” açıklamasının yapılmasına bir anlam verilemedi.
“Olayda istihbarat zaafiyeti yok” şeklindeki açıklamalar da inandırıcı bulunmadı. Tam tersine, terörist saldırıyla ilgili hazırlıkların günler öncesinden tesbit edilip anbean izlendiği ve buna rağmen 17 şehit verdiğimiz saldırının gerçekleştiği yönünde çarpıcı iddialar ortaya atıldı.
Saldırının cereyan ettiği ve 17 askerimizin şehit düştüğü saatlerde, hattâ bütün Türkiye’nin olayı öğrendiği sabah saatlerinden itibaren derin bir şoka girdiği ertesi gün boyunca Hava Kuvvetleri Komutanının golf oynadığına dair haber işin tuzu biberi olup tepkileri iyice tırmandırdı.
Bütün bunlar üst üste gelince de, asker hiç alışık olmadığı yoğun bir eleştiri sağanağına uğradı. Başbuğ’un tepkisi bu psikolojiyi yansıtıyor.
Ancak dile getirilen eleştiriler, cevap bekleyen sual ve sorgulamalar, her eleştiriyi “saldırı” olarak görüp adeta terör örgütü yandaşlığıyla örtüştüren öfke dolu tehditlerle susturulamaz.
Terörle mücadele sürerken askerlerimizin ağır zayiatıyla sonuçlanan her olayda sevk ve komuta hatası, ihmal ve kusur bulunup bulunmadığıyla ilgili olarak inceleme yaptıklarını ifade eden Başbuğ, “Ancak ulaştığımız sonuçları kamuoyu ile paylaşmaya mecbur değiliz” demişti.
Ne var ki, en başta, Aktütün şehitlerinden birinin gözü yaşlı, yüreği yaralı babasından sâdır olan “Bu karakol evvelce de defalarca saldırıya uğramış. Hiç mi tedbir alınmadı?” suali, bu tavrı geçersiz kılıyor. Genelkurmay, bütün bir kamuoyunu kaale almasa bile, şehit yakınlarına bu sualin cevabını ve hesabını vermek durumunda.
Başbuğ istiyor ki “Vatan sağolsun” tavrı sürsün.
Ama artık şehit aileleri de soru soruyorlar...
16.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|