Terörle mücadele gibi çok hassas ve kritik bir konuda bile yavaş yavaş da olsa sorgulayıcı bir yaklaşım gelişmeye başladı, ama bu tavrın sonuç alıcı noktaya gelebilmesi için aşılması gereken daha hayli yol var.
Aktütün saldırısı sonrasındaki tartışma ve eleştiriler, bu yolda kayda değer bir mesafenin alındığını gösteriyor, ancak yine de yeterli değil.
Yeterli olabilmesi için, yapılan resmî açıklamaların gündeme getirdiği yeni suallerin de yüksek sesle sorulup cevaplarının kararlı bir şekilde takip edilmesi ve bu takibin tatminkâr neticeler alınıncaya kadar sürdürülmesi gerekiyor.
Bu sürecin seyrini izlemek açısından somut bir örnek olarak söz gelişi Hürriyet gazetesinin tavır alışlarını yakın takip altında tutmak lâzım.
Bu gazetenin Aktütün olayını verirken kullandığı sürmanşet, eleştirel bir mesaj yüklüydü:
“Güpegündüz 15 şehit...”
Ancak bu sorgulayıcı yaklaşım, ertesi gün yerini resmî Genelkurmay açıklamalarına dümen kıran bir manevrayla, farklı bir tavra terk etti:
“Bayraktepe destanı...”
Elbette ki, terör saldırısına karşı iman dolu göğüslerini siper edip kahramanca mücadele ederken şehit düşen askerlerimizin yazdığı destan yüceltilsin. Ama bu, olayın arkaplanında var olduğundan kuşkulanılan vahim ihmal ve kusurları örtmek için kullanılmasın.
Söz gelişi, “Saldırıya uğrayan sınır bölüğünün başında üst rütbeli komutan olarak kim vardı? Bir gün önceki gazetelerin iç sayfalarında ‘Karakola saldırı: bir asker yaralı’ başlıklarıyla tek sütunluk ufak bir haber olarak duyurulan saldırının, ertesi gün bu boyutlara ulaşmasının gerisinde neler yatıyor?” gibi suallerin de cevabı mutlaka verilsin.
Aynı şekilde, diğer soruların da:
* Orduevlerinden, askerî tatil kamplarından, golf sahalarından, milyar dolarlık silâh ve teçhizat alımlarından esirgenmeyen kaynaklar, defalarca saldırıya uğramış ve onlarca şehit verdiğimiz sınır karakollarının yenilenip daha güvenli yerlere taşınması söz konusu olduğunda niye bir anda ortadan kayboldu?
* Son Kuzey Irak harekâtının ardından en yetkili ağız bölgede teröristlerin cirit attığı yerlerin BBG evi gibi her an gözetlendiğini açıklamışken, Aktütün karakoluna saldıran kalabalık terörist grubun niye fark edilemediğine dair izahlar ne ölçüde tatmin edici?
* Ortaya çıkan nihaî tablo ile “Olayda istihbarat zaafı yok ve ABD’nin istihbarat desteği mükemmel bir şekilde sürüyor” açıklamaları arasındaki derin çelişkinin içinden çıkılabilir mi?
* Askerlerimizin kendilerine emanet edilen vatan toprağını ve mevziyi teröristlere teslim etmemek için kelle koltukta mücadele ettiği ve 17’sinin bu uğurda şehit düştüğü saatlerde, bazı üst düzey komutanların tatil beldelerinde golf oyunlarıyla zaman geçirip gönül eğlendirmelerinin bir izahı var mı?
Ve cevap bekleyen daha birçok soru...
Bunları sadece birilerinin bir kez sorması yetmiyor. Cevap ve sonuç alabilmek için hep bir ağızdan, kararlılıkla sormaya devam etmek ve netice almadan peşini bırakmamak gerekiyor.
Aksi takdirde, sorumsuz, lâyüs’el, burnundan kıl aldırmayan ve “hem suçlu, hem güçlü” deyişine tam mâsadak olduğunu şimdiye kadarki tavırlarıyla defalarca sergilemiş olan zihniyet, hiçbir şey olmamış gibi, istifini bile bozmadan eski alışkanlıklarını aynen devam ettirir. Ve bununla kalmayıp, kendisi hesap sorma ve dahası olmadık yeni taleplerde bulunma cür’et ve cesaretini sergileyebilir.
Nitekim öyle de olduğu görülüyor.
Yukarıda bir kısmı sıralanan soruları cevaplamak durumunda olanların, hiç oralı olmayıp, Aktütün olayının ardından adı konulmamış bir OHAL’e dönüş talebini ısrarla gündeme taşımalarının başka izahı var mı?
Üstelik askerî darbe dönemlerinde üretilip azdırılan terör belâsını yok etme gerekçesiyle yıllarca devam ettirilen sıkıyönetim-OHAL uygulamalarının, olağanüstü yetkilerin, terörü bitirmek şöyle dursun, daha da tırmandırdığı gerçeği gözler önünde iken...
Bu durumu değiştirmenin, yapıcı sorgulamayı kararlılıkla sürdürmekten başka bir yolu yok.
09.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|