Gıyasettin Emre… Son dönemin en önemli şahitlerindendi. 1960 İhtilâlinin yıl dönümü geldiğinde kendisine ilk müracaat edilen kişiydi.
Yüz yaşına yaklaşmasına rağmen gerek cumhuriyet dönemi, gerek Demokrat Parti iktidarı, gerekse Yassıada mahkemelerinde yaşananları an be an hatırlayan bir kişiydi.
Hakkın rahmetine kavuştuğunu ilk duyduğumda aklıma gelen, “Mehmet Bey bugün gündemde ne var?” sözü oldu. Beni zaman zaman arar, Türkiye ve dünya gündemiyle ilgili konuşurduk. Onun engin siyasî tecrübesinden çok şey öğrendim. Kendine has konuşma üslûbu ile hadiselere bakışını anlatırdı.
Gündemde olan konularda yazı yazmak, ya da açıklama yapmak için hemen arardı. Kendisi ile birçok kez röportaj yaptık. Bazen telefonla söyleyerek, bazen de el yazısı ile yazıp gönderdiği yazıları çıkıp çıkmadığını ısrarla takip ederdi. Yazının yayını gecikince de, gündemi geçmeden yayınlanması için ısrarcı olurdu. Gazetemizin Ankara Temsilciliğine yakın bir bürosu vardı. Sık sık ziyaretimize gelir tecrübelerini bizimle paylaşırdı. Bürosunda da ziyaretine gelenleri kabul eder, onların Ankara’daki işlerini halletmeye çalışırdı.
Kendisini son görüşüm bir hastane odasında olmuştu. Hem geçmiş olsun, hem de oğlunun vefatı dolayısıyla başsağlığı dilemeye gitmiştim. O haliyle bile ziyaretine gelenlerle DP’nin iktidarının yaptığı icraatları, 1960 askerî ihtilâlinde yaşananları anlatıyordu. İlerlemiş yaşına rağmen çok güzel giyinen Gıyasettin Emre’yi hastanede pijamaları ile gördüğümde çok etkilenmiştim. Çünkü, yaklaşık 20 senedir tanıdığım Emre’yi hiç öyle görmemiştim. Önemli bir rahatsızlığı vardı, bu hastalığı büyük ıztırap veriyordu. Ancak bu hastalık onu üzmemişti. Büyük oğlunun vefatı onu o kadar derin etkilemişti ki ziyaretine gelenlere oğlunu anlatırken gözyaşlarına boğulmuştu.
Vefat haberi gazetelere “ilk bağımsız milletvekili vefat etti” başlığıyla yansıyınca sanki ona hakaret edilir gibi hissettim. Oysa vefat haberinin “Yassıada’da 15 ay suçsuz şekilde ihtilâlciler tarafından hapsedilen bir milletvekili” şeklinde yazılması gerektiğini düşündüm.
Emre, 1947 yılında bağımsız milletvekili seçildikten sonra 1950-60 arasında kesintisiz Demokrat Parti’de siyaset yapmış ve önemli görevler ifa etmiş bir insandı. 2001 yılında kendisi ile yaptığımız bir röportajda 1957 yılında da DP’den aday olmak istemediğini, bağımsız aday olmak istediğini şöyle anlatmıştı:
“1957 yılındaki seçimler öncesinde Merhum Adnan Menderes’in etrafındaki insanlardan rahatsız oldum. Gittim kendisine, ‘Ben aday olmayacağım’ dedim. ‘Niye?’ dedi. ‘Kurban, bizi oradan seçenler, yüksek tahsilli olanlar da var ama halk bizi seçiyor. Halk bizi seçtiğine göre başka bir mülâhaza ile seçiyor. Buraya geldiğimiz zaman iş parmağa dönüyor. Parmakta da ekalliyette kalıyoruz. Bizim bir maddî menfaatimiz de yok. Onun için niye boşu boşuna milletvekili olayım. Bağımsız seçileyim, tekrar DP’ye gireyim’ dedim. Menderes bana, ‘Listeyi size verelim, siz tanzim edin’ dedi.
“Bu konuda istişâre etmek için Bediüzzaman’a gittim. Meseleyi ona anlattım. ‘Bizim memlekette bizden zengin ve tahsilliler çok. Halkın bizi seçmesindeki gâye bizden mânevî hizmetler beklediği içindir’ dedim. Bediüzzaman ise bana şu cevabı verdi: “Ben Müküs Beylerinin yanında okurken, onların Ermenilerden hizmetkârları vardı. Talebeler, Ermenilerden bahsettikleri zaman etrafına bakarlar öylece konuşurlardı. Binaenaleyh siz de yalnız Meclis’te bulunmakla, kimse çıkıp mukaddesat aleyhinde konuşamaz. Siz orada bulunursanız İslâm dininin aleyhine konuşanları bu kadarcık da olsa frenleyebilirseniz Meclis’e girin. Sadece bunun için de olsa giriniz.” (Yeni Asya, 14.09.2002)
Darbe kelimesini duyduğunda ses tonu bir anda yükselir, bu kelimeden ne kadar nefret ettiğini gözlerinden çok net görebilirdiniz. Bunu, emekli Oramiral Özden Örnek’e atfedilen günlükteki darbe plânlarının gazetelerde yer alması sırasında verdiği bir mülâkatta görmek mümkündü. “Böyle şeyleri hiç kimsenin bahsetmemesi lâzım. Nasıl, darbe normal bir talepmiş gibi sunulabilir? Bu hıyanetin de ötesinde bir kötülüktür. Demokrasi artık yerleşti. Bu kadar kurban verildi. Ayıp değil mi?” diyordu.
27 Mayıs sabahını ise şöyle anlatırdı: “Önce Meclis’e götürüldük. Arabam oradaydı. Binbaşı binmiş benim Mercedes’e. Kendimizi tanıtınca, ‘Ben de siz ‘davarlar’ı arıyordum’ dedi. Harp Okulu’nun kapısına bıraktı. ‘Mucip Ataklı Albay bekliyor. Sizi arayacağım’ deyince, arayamayacağını ve halen hüviyetimizin devam ettiğini anlatmaya çalıştım. Alaylı bir şekilde, ‘Siz gidin derdinizi Marko Paşa’ya anlatın’ dedi.”
İşte ihtilâl kafasının milletin seçtiklerine bakışı… Gıyasettin Emre senelerce herkese bunları anlattı. Ramazan Bayramının son günü 98 yaşında vefat etti. Kendisine Cenâb-ı Hak’tan rahmet, yakınlarına ve “demokratlar”a taziyelerimi sunuyorum. Gıyasettin Ağabey mekânın cennet olsun İnşallah (amin).
05.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|