Önce birisi çıktı, “Seni düelloya dâvet ediyorum” dedi.
Peşinden diğeri “Yerini sen seç” dedi.
“Peki o zaman gel şurada kozlarımızı paylaşalım” dedi.
“Silâhı sen seç” dedi diğeri…
Diğeri “Ne silâhı?” diye sorduğunda, “Neyle çatışacaksak, neyle kozlarımızı paylaşacaksak onu” diye cevap verdi.
Bu diyalog böyle devam edip gitti…
Televizyonun tek kanallı olduğu dönemlerde kovboy filmlerinde bu diyalogları çok sık duyardık. Son günlerde bu diyalogları tekrar duyar olduk.
Öncelikle “düello” kelimesinin anlamını söyleyelim. “İki kişi arasında, tanıklar önünde yapılan silâhlı vuruşma” anlamına geldiği gibi “İki kişi arasında tanıklar önünde yapılan sözlü atışma” anlamında da kullanılıyor. Mecaz ifadesi de “İki siyasî, ekonomik güç arasındaki çatışma” anlamına geliyor. (Kaynak, Türk Dil Kurumu)
Yukarıda bahsettiğimiz benzer diyaloglar hafta başında AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat ile CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’ndan duyduk.
Birbirlerini karşılıklı düelloya dâvet ettiler. Peşinden düello yeri gösterdiler. İkisi de düello yeri olarak millet iradenin tecelligâhı olan Meclis’i seçtiğini açıkladı. Tartışmada silâh olmayacak, sivri dil silâh kadar tehlikeli olduğu için silâh yerine geçecektir. Düelloyu yönetmek üzere Uğur Dündar’ı seçtiler. Şahit olarak ta televizyonları başında canlı yayını izleyecek olan millet olacak.
Birisi iktidar partisinin genel başkan yardımcısı, diğeri anamuhalefet partisinin grup başkanvekili olunca ve son günlerde basın toplantıları ile rakibine sert ve ağır sözler söylendiği düşünülünce düello son günlerin en önemli meselesi haline geliverdi. Öylesine ağır sözler söylendi ki, birbirlerini “müfteri”, “baron” diye suçladılar.
TBMM başkanı Köksal Toptan, iki gündür “toplantıyı iptal edin” çağrısında bulunuyor. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’den, daha iki gün önce bir çiftçiyi şikâyetini dile getirdiği için azarlayan ve sivri çıkışları ile tanıdığımız TBMM eski Başkanı Bülent Arınç’a varıncaya kadar herkes toplantının iptal edilmesini istedi.
Ancak düello sözü verilmiş bir kere dönüş olur mu? Onlar da öyle yaptılar zaten, dönmediler. Toptan son çare olarak dün düellodan sadece yarım saat önce düelloyu yapacak iki siyasîyi çağırarak, tartışmada üslûba dikkat etmelerini söyledi.
Bu yazıyı yazdığımız saatlerde düello henüz başlamamıştı. Ama sonucunu izlemeden de tahmin edebiliriz. Karşılıklı ağır suçlamalar yapılırken, ne yalan söylediği için kimse istifa etti. Ne de konular aydınlatılabildi. Ne milletin bir sorununa çare bulundu, ne ülkenin ekonomik dalgalanmadan etkilenmemesine çareler konuşuldu. Karşılıklı suçlamalar devam etti, ağır sözler sarf edildi. Bunları tahmin etmek hiç zor değil.
Karşılıklı suçlamalar yapılıyorsa, bunların yeri televizyon ekranları değil, mahkemeler olması gerekmez mi? Televizyonda konuşulacaksa, eğitimde, sağlıkta, demokrasinin, insan haklarının gelişmesinde, milletin refahının arttırılmasında nelerin yapılabileceği konuşulması uygun olan değil midir? Karşılıklı suçlamalarla demokrasi adına ne gibi kazanç sağlanacaktır? Hiççç…
Siyasetteki üslûp iyice bozuldu. Siyasette ağza alınmayacak hakaretlerin yapıldığı, şerefli-şerefsiz gibi siyasete yakışmayan ifadeler kullanıldığı bir dönem yaşıyoruz. Bu tür tartışmaların geçmişte bir çözüm getirmediği görüldü. Şimdi olduğu gibi… Siyasetteki üslûp bir an önce düzelmedikçe milletin meselelerinin çözümüne kafa yorulamaz. Aylardır da yaşanan bu değil mi?
Bu konuda son söz olarak hesaplaşmanın televizyon ekranlarında değil, milletin önünde olması gerektiğini vurgulayalım.
* * *
Bütün bu gereksiz tartışmaları bir kenara bırakalım. 11 ayın sultanı mübarek Ramazan’ın son günlerini yaşıyoruz. Bu akşam 11 aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini idrak edeceğiz. Böyle gereksiz tartışmalarla uğraşmak yerine bu geceyi hakkıyla idrak etmeye çalışalım. Kadir Gecesinin kadrini bilip bol bol Kur’ân okuyalım, nafile namaz kılalım, duâ edelim.
Bu vesile ile mübarek Kadir Gecesini tebrik eder, hayırlar getirmesini Cenâb-ı Hak’tan diliyoruz.
26.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|