Türkiye günlerdir Başbakan ile bir medya patronunu kavgası ile meşgul ediliyor. Adeta bir sun'î gündem oluşturuldu, halkın gündemi unutuldu.
Medyanın dördüncü kuvvet olduğunu hep söylenir. Ancak özel televizyonların kurulması ve işadamlarını gazeteciliğe soyunmasından sonra bu, zaman zaman ikinci, üçüncü kuvvet olma durumuna gelmiştir. Tehditlerle, şantajlarla hükümetler yıpratılmış, istedikleri olmayınca da her türlü hile yoluna başvurularak hükümetler yıkılma noktasına gelmiştir.
Bu basının bir yüzü…
Bir de başka bir yüzü var. Bu da milletin değerlerine saygı gösteren, milletin isteklerini sütunlarında yer veren gazetecilik anlayışı vardı. Halkın inançlarına, değerlerine ve menfaatlerine ters bir durum olduğunda ülke idarecilerini en sert şekilde ikaz edilen bu tür gazetecilik anlayışında, milletin hakkını savunmak için yine milletle beraber hareket edilir.
Yeni Asya da ikinci tür gazetecilik anlayışını benimsemiş bir gazetedir. Bunun son örneğini geçtiğimiz bir hafta içinde gördük. İlköğretim 8. sınıf “İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” adlı ders kitabında darbeleri meşrulaştıran bilgilerin yer almasının ortaya çıkmasından sonra konuyu manşet yaparak ilgililerin dikkatini çekmeyi başardı. Eski Millî Eğitim Bakanlarının, eğitim sendikalarına başkanlarının ve parti genel başkanlarının görüşlerini aksettirerek konuyu gündemde tuttu.
Bu konunun bu kadar üstünde durulmasının sebebi de, adı geçen kitapta demokrasiye darbe vuran 27 Mayıs,12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat müdahalelerinin meşru gösterilmesiydi. Kitapta milletin seçtiklerine kötüleyen ifadeler yer alıyordu.
28 Şubat süreciyle ilgili “Laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin artması üzerine Millî Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997’de hükümeti uyardı” ifadesi kullanılırken…
12 Mart muhtırası için “Politikacıların çekişmelerinin toplumsal gerginliği arttırdığı, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin de, ülkedeki çatışma ortamını son erdirmek için hükümete muhtıra verdiği” ifadelerine yer veriliyor.
12 Eylül için ise, “24 Ocak kararları ülkedeki sıkıntıya çözüm olamadı, aksine huzursuzluklara yol açtı. 12 Eylül’de TSK, geçici bir süre için yönetime el koydu” deniliyor!
Başbakan Adnan Menderes hakkında verilen idam kararının infaz edildiği “kara gün”ün yıl dönümünü yaşadığımız şu günlerde, 27 Mayıs 1960 için ihtilâli ilgili kitapta yazılanlara bakınca milletten kopukluk gözler önüne seriliyor.
Bakın 1960 ihtilâli nasıl meşrulaştırılıyor: “1953 yılından itibaren iktidar, CHP’nin mal varlığını gündeme getirerek muhalefetin özellikle hükümetin ekonomik politikalarına yönelik eleştirilerini engellemeye çalıştı. Bu durum ortamı gerdi… Artan ekonomik ve siyasî sıkıntılar 27 Mayıs 1960 tarihinde askerî müdahaleye yol açtı…”
Bu kadar masum yani… Başbakanın ve bakanların idam edilmesi ile ilgili tek satır yer almazken, ne ihtilâl, ne de darbe sözcüğü kullanılmaması ise dikkat çekici...
* * *
İşte bu yanlışları gazetemizle birlikte birkaç gazete dikkat çekince Millî Eğitim Bakanı Başkanı ifadelerin yanlışlığını kabul ederken, darbelerin meşru gösterilmesinin mümkün olmadığını, darbelerin bir insanlık utancı olduğunu söyledi. Bütün kitapları satır satır incelemesinin mümkün olmadığını söyledi. “Bunları yazanlar da öğretmen. Ve maalesef içlerinden bu tür antidemokratik yaklaşımlara destek verebilecek zihniyete sahip olanlar çıkabiliyor” derken büyük bir hatanın olduğunu kabullendi.
Ancak, “yanlışlığın” gelecek yıl düzeltileceğini açıkladı. Bakan Çelik, kitaplardaki ifadelerin düzeltilmesi için Talim ve Terbiye Kurulu ile İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne talimat verirken, kitapta yakın tarihin anlatıldığı ünitenin yeniden ele alınacağını bildirdi.
Peki, burada büyük bir yanlışlık, darbeleri meşrulaştırma varsa, bu sene 8. sınıfta okuyan öğrenciler darbelerle ilgili konuları yanlış mı öğrenecekler? Bu çocukların ilköğretimin son sınıfında olduğunu düşünürsek liseye yanlış bilgilerle mi başlayacaklar? Bakanlığın bu yanlış kitapları basıp dağıtması gerekmez mi? Hadi diyelim bu çok zor. İlgili üniteyi düzelten küçük bir kitapçık gönderemez mi? Veya öğretmenlere yanlışlığını düzelten bir yazı gönderemez mi? Bunlar pekâla çok kolay bir şekilde yapılır. Ancak asıl olan bu yanlışlığın bir yıl beklenmeden düzeltilmesi için ek basım yapılım öğrencilere dağıtılmasıdır.
Son söz: Basın gücünü milletin yarına olan alanlarda göstermelidir. Basın gücünü demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin gelişmesi için kullanmalıdır. Kendi çıkarı için değil…
20.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|