Bazı kurumların medya organlarına karşı sürdürdüğü ‘akredite’ uygulaması, temelli bir tartışma konusu. Zaman zaman daraltılan, zaman zaman da genişletilen ‘liste’ye yeni giren medya organları, ‘dün’ liste dışında olduklarını unutmuş görünüyorlar. Sanki ‘akredite’ uygulamasında yanlış bir şey yokmuş gibi, “Oh, biz listeye girdik, dert bitti” tavrındalar.
Genelkurmay Başkanlığı bir toplantı düzenledi ve bazı gazete ve televizyonları bu toplantıya dâvet etmedi. Elbette, bu uygulama bir ‘ilk’ değil. Bilhassa 28 Şubat sürecinde ‘akredite’ uygulamasının çok daraltıldığını, çok sayıda gazete ve televizyonun toplantılara çağrılmadığına şahit olmuştuk. Bu uygulama aynı zamanda ‘haksız rekabet’e de sebebiyet vermektedir.
Geçmişte bu uygulamayı eleştiren basın meslek kuruluşları da bu defa farklı bir tutum sergiliyor. Basın Konseyi Başkanı, yanlışlığın “telâfi edileceği” umudunda. (19 Eylül 2008)
Akredite uygulamasını eleştirenler de var elbet. Belki de bu uygulamayı eleştirmeden önce, “‘akredite olmayan’ medyaya da görev düşmüyor mu?” diye aklıma geldi. Belki bazıları “Prof. Zihni Sinir” projelerine benzetir, ama aklına gelen çare şu: Akredite olamayan, herhangi bir kurumun basın toplantılarına çağrılmayan medya, o kurumun haberlerini ‘akredite’ görmesin, sayfalarında, bültenlerinde yer vermesin! “Olur mu öyle şey, böyle önemli haberleri okuyucuya ulaştırmamak, okuyucuya haksızlık olur” diye düşünenler olabilir. Belki haklıdırlar, ama onun kabahati de ‘akredite’ uygulayan kurumda olsa gerek. İlişkilerde ‘mutekabiliyet/karşılıklılık” uygulanabildiğine göre, akredite uygulayan kurumların sadece ‘akredite’ uyguladığı toplantının haberlerine böyle bir uygulama yapılsa ne olur?
Geriye dönüp bakıldığında; ‘akredite’ uygulanmayan dönemlerde çok ciddî problemlerin yaşandığını zannetmiyoruz. Meselâ, Doğan Güreş’in Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, gazete sahipleri ve bazı yazarların dâvet edildiği bir “Güneydoğu gezisi” düzenlenmişti. O geziye, şu anda ‘akretide’ olmayan gazetelerin sahip ve bir kısım yazarları da katılmıştı. Bildiğimiz kadarıyla kıyamet de kopmamıştı. Aksine, hem o günkü komuta kademesi, hem de medya mensupları bu durumdan memnundu. Çünkü insanoğlu konuşa konuşa, tartışa tartışa gerçeklere ulaşır. Aksine, tanımadığı insanlardan, fikirlerden ise ürker..
Maalesef, bazı siyasî iktidarlar da gizli ya da açık ‘akredite’ uygulaması yapıyor. Kim yaparsa yapsın, haber ve yayıncılık konusunda haksız rekabete sebep olan bu uygulama yanlıştır. Kabul edilebilir ölçüler içinde ‘kamu’nun, medyaya açık olması ve tarafsız davranması beklentimizdir.
20.09.2008
E-Posta:
[email protected]
|