Şakacı, şen şakrak ve aynı zamanda nüktedan özelliğiyle nam yapan Hasan dayı, her yaştan insanların ileri duyduğu, sevdiği yaşlı bir insan.
Bu özelliklerinin bir sonucu olarak herkes tarafından tanınan, sevilen, ilgi odağı haline gelen Hasan dayının evi de, her yaştan insanın uğrak yeri olmuş. Mahalledeki bir çok insan üzerindeki yorgunluğu, stresi, sıkıntıyı atmak için hemen her gün Hasan dayının hanesine gider, şaka şamata ağırlıklı sohbetlerle zamanını geçirir. Hele mahallenin muzip gençleri için Hasan dayının evi gece gündüz demeden hemen her gün şakalaşma, gülüp eğlenme mekânıydı.
Bir gün tarladan yorgun, bitkin bir şekilde eve dönen Hasan dayı, her gün olduğu gibi mahallenin hemen hemen bütün gençlerini evinde görür. Bu arada iki üç gencin ellerinde metre ile evini içeriden, dışarıdan ölçerek ellerindeki deftere de birşeyler yazdıklarını görünce; “Yahu ne yapıyorsunuz? Ne diye evimi ölçüp birşeyler yazıp duruyorsunuz?” deyince işin şakasında-şamatasında olan gençler de ciddi bir tavırla: “Sana ne Hasan dayı, bu ev bizim değil mi? Mahallenin gençleri olarak evimizi yıkıp, tekrar yapacağız” dediler. Hasan dayı her ne kadar bu evin kendisinin olduğunu, bu konuda şakayı bırakıp, bu işten vazgeçmelerini istediyse de, gençler hiç ara vermeden bir taraftan ölçümlerine devam ederken, bir kaç genç de evin damına çıkıp, kama-kürekle güya evi yıkma numarası yapıyorlar. Şakanın sonucunun ciddiye bindiğini fark eden Hasan dayı, çareyi komşusu Mahmut amcayı çağırmakta buluyor; “Yahu komşu, Allah aşkına bu ev benim değil mi? Çabuk söyle. Şimdi şu gençler yıllardır oturduğum bu evin kendilerinin olduğunu, evi yıkıp yeniden yapacaklarını söylüyorlar. Çabuk söyle, bu ev benim mi, bunların mı?” Bu işin bir şaka işi olduğunu, gençlerin her zaman olduğu gibi Hasan dayıyı makaraya sardıklarını anlayan Mahmut amca da, bu şakaya bir başka tat katmak niyetiyle “Valla Hasan dayı, ne diyeyim? Bu evin senin mi, gençlerin mi olduğunu bilemiyorum. Ama gece gündüz bu gençlerin bu evde olduklarını, bu evde yatıp kalktıklarını biliyorum” deyince Hasan dayı iyice küplere binerek; “Ulan, senin gibi komşu olmaz olsun” diyerek, bir taraftan da gençleri kovalamaya başladı.
Yıllar önce, Hasan dayı ile mahallenin gençleri arasında bir şaka ve şamatadan ibaret olan bu olaydan sonra, şimdi de bugünlerde yaşadığım hiç de şaka olmayan bir olaya kulak verelim isterseniz:
Bir gün evde öğle namazını kıldıktan sonra dışarı çıkınca, ellerinde kâğıt, kalem ve metre ile önce evimin duvarlarını ölçtüklerini, sonra bahçemin enini boyunu metrelediklerini, daha sonra da bahçedeki ağaçları tek tek sayıp kaydettiklerini, merakla seyrettim.
Daha sonra yanlarına gidip selâm-kelâmdan sonra, ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini, niçin evimi, bahçemi ölçtüklerini sordum. Onlar da, bu mahallede “kentsel dönüşüm” adı altında bir projenin uygulanacağını, bunun için bu ölçümleri yaptıklarını, benim evim de dahil olmak üzere tapularımıza el konulacağını ve evlerin tamamen yıkılacağını söylediler.
Tam da “Burası Türkiye” dedirtecek bir durum. Tam da yıllar önce mahallenin muzip gençlerinin şaka yollu Hasan dayının evine el koydukları olayla örtüşen garip bir hâl... Gençlerin şaka şamata olsun diye Hasan dayıya oynadıklara oyunu, devletin resmî yetkilileri gerçekten vatandaşlarına oynamaya başladı. Şehre iyi bir görünüm, çağdaş bir görüntü vermek için gariban vatandaşın rızası aramadan, onların haberi olmadan “kentsel dönüşüm” adı altında projeler uygulanmaya çalışılıyor.
Yine mahalle sakinlerinin rızasına bakılmaksızın evleri, arsaları ölçülüyor. Kendilerine gülünç fiyatlar biçiliyor ve vatandaşlara çağrı yapılıyor. “Gel, şu sözleşmeyi çabuk imzala, evini yıkacağız. İmzalamazsan seni mahkemeye vereceğiz, yoksa pişman olursun...”
Nerede vatandaşının hakkına, hukukuna saygılı, vatandaşını koruyan, kollayan sosyal devlet...
05.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|