Sevmek ve sevilmek. Hem seven hem de sevilen bu dünyada da, ahirette de saadet içindedir, mutludur, sevinçlidir ve huzurludur İnşallah…
An şart ki evvelâ, önce ve birincilikle yaratıcımızı, Rabbimizi, Rahman, Rahîm ve Vedud olan, seven ve sevmeyi yaratan kuvvet ve kudret sahibi Allah’ı (c.c.) sevmek…
Sevmek zincirinin en baş halkası bulunduktan sonra diğer halkaları herkes bir şekilde peşi peşine sıralayabilir… Önemli olan ilk halkanın, doğru ve zamanında, anlayarak, bilerek ve severek seçilmesidir…
Birinci halkayı yakalayamayan, bulamayan, görmeyen, aramayan ve sorup soruşturup, okuyup anlamayan muhakkak ki yanlış yapar, yolunu şaşırdığı gibi hedefini de çevirir. Cife diye vasıflandırılan dünyayı sevmekten de geçerek, adeta tapma derecesinde bir makama, mertebeye yükseltir.
Hedef: “Sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır.” Yani kendisine tapınılan bütün dünyevî, fanî mahbuplar...
Hiç olmazsa aklen, mantıken bu sevmenin mertebelerinde, derecelerinde Rabbimiz katında bir basamak elde edebilmeliyiz.
İtaat, inkıyad, ubudiyet olmadıktan sonra insanın misâli kuru ot gibidir. Derler ya, “Ot geldi, ot gitti”. Rabbini rububiyeti noktasından tanıyıp O’nun muhabbet ve sevgisinin kucağına atılamayan ne sevdi, ne sevildi. İşte geldi… Gitti…
Bediüzzaman’ın ifade ettiği ortak değerleri sevgi noktasından da sıralayabiliriz. Allah’ı sevelim, peygamberi sevelim, İslâm’ı sevelim, Müslümanları sevelim, Kur’ân’ı sevelim, ailemizi sevelim, ana-babamızı sevelim, çocuklarımızı sevelim, komşularımızı sevelim… Sonra yine Allah’ın sev dediği her şeyi sevelim.
“Elif” gibi dosdoğru sevmeyi, sevilmeyi ve sevdirmeyi muhakkak yapabilmeliyiz. ‘Ye’ gibi herkes olabilir. Sevmez, sevilmez ve sevdirmez…
Gelin bir de her işimize severek ve candan gerçekten severek bakalım… Ne kaybederiz, ne kazanırız, kendimiz yaşayarak görelim. Saadetin, mutluluğun, sevincin bu dünyada da elemsiz, üzüntüsüz hallerini kendi dünyamızda, ailemizde, cemaatimizde, milletimizde yaşayalım İnşaallah.
06.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|