"Gerçekten" haber verir 06 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Tevhid dini olduğu için Müslümanlığı seçtim

MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA AL-SHAYMA İSMİNİ ALAN TANJA NEHRDICH, İHTİDA ÖYKÜSÜNÜ YENİ ASYA’YA ANLATTI

Tanja Al-Shaima Nehrdich'le, Müslüman oluş hikâyesini ve bu tercihinin ailesiyle yakın çevresinde nasıl karşılandığını konuştuk.

Müslüman oluş hikâyenizi detaylı şekilde anlatabilir misiniz?

Çevremde çok Müslüman olmadığı için İslâmiyet hakkında fazla bilgim yoktu. Müslüman birisiyle tanıştıktan sonra İslâma ilgim arttı ve araştırmaya başladım. Müslüman olmamı üç olay etkiledi. Hıristiyan geleneğinde çocukları vaftiz etme olayı vardır. Akrabamız olan bir çocuğun vaftizine ben de dâvet edilmiştim. Dinî merasimin parçası olarak kelime-i teslis getirilmesi gerekiyordu. O an kendimde bir değişim hissettim. Bir türlü kelime-i teslisi getiremiyordum. İç âlemimdeki bu değişiklikleri tam anlamış değildim.

Teslisi mantıken açıklıyamıyordum. Sonra anladım ki bu durum kelime-i teslisi getiremememi netice vermişti.

Aradan bir müddet geçtikten sonra bir olay daha iç âlemimi tekrar değerlendirmeme sebep oldu.

Kuzenimin hanımı beni aradı ve yeni doğan çocuklarının vaftiz annesi olmamı teklif ettiler. Vaftiz anneliği Hıristiyan geleneklerinde olan bir kavramdır. Vaftiz annesi çocuğun dinî ve kişisel gelişiminde yardımcı olan bir kişidir. İç âlemimi değerlendirdikten sonra Hırıstiyanlıkla kendimi özdeşleştiremediğimi anladım ve bu durumda bu vazifeyi yapamazdım. Bu vazifeyi kabul edemeyeceğimi söylemek ise kolay olmadı, çünkü bu zamana kadar bütün yakınlarıma böyle bir vazifeyi içtenlikle yapmak istediğimi anlatmıştım. Beni anlayışla karşılamaları beni çok sevindirdi.

Beni etkileyen üçüncü olay ise akrabalarımla Noel kutlamaları sırasında oldu. Bu kutlamada kelime-i teslis getirme sırasında ben öksürmeye başladım ve kelime-i teslisi yapamadım. Kelime-i teslis seansı bittikten sonra öksürmem de kesildi. Bu üç olayı değerlendirdikten sonra Hıristiyanlıkla bağlarımın koptuğunu anladım.

İslâm dini hakkında ise Müslüman arkadaşlarımdan bilgi almıştım ve tevhid dini olduğunu öğrenmiştim. Müslümanlığı seçmem de en büyük etken tevhid dini olması idi.

İslâmı seçmeniz aileniz ve çevreniz tarafından nasıl karşılandı? Olumsuz bir tepki aldınız mı?

Arkadaşlarım çok olumlu karşıladı. Arkadaşlar aile gibi olmuyor. Beni dışlamadılar. Hatta çok soru sordular. Namaz kılarken bakmak istediler.

Babam da çok olumlu karşıladı. Eğer sen yeni hayatından memnunsan ben de bu yenı durumdan memnun olurum dedi.

Annem ise ağladı. Benim bu kararımı anlayamadı. Eğitimde yanlışlık mı yaptım diye kendisini sorguladı. Annemin İslâmiyet ile hiç alâkası olmamıştı ve medyadan gördükleriyle yetiniyordu. İslâm hakkında çok negatif düşünüyor. Onun dünyası sanki çökmüştü.

Geçenlerde ise çok ilgiliydi. ‘En çok sevdiğin yemeği yaptım, bu kez sığır etiyle’ dedi.

Annenizi korkutan neydi?

Beni tanıyamıyacağı kadar değişmemden korkuyor.

Batıda, İslâmı terör ve geri kalmışlıkla özdeşleştiren ve böyle bir imajla karalayıp mahkûm etmek isteyenler var. İslâmı seçmiş bir Batılı ve Alman olarak bunlara cevabınız ne?

Bunlarla alâkamızın olmadığını açıkca söylememiz lâzım.

Müslüman-Hıristiyan ilişkileri için ne düşünüyorsunuz?

Çok iletişim kurmamız gerekiyor. Kamuoyuna açılmamız gerekiyor. Küçük yaşta diğer dinler hakkında çocukları bilgilendirmemiz gerekiyor. Başkalarından sadece kendi verdiğim kadar beklenti içinde olabilirim. Şeffaf olmamız gerekiyor.

Kur’ân’ı okudunuz mu? Kur’ân müfessiri Bediüzzaman Said Nursî’yi ve onun tarafından yazılmış olan Risâle-i Nur eserlerini biliyor musunuz?

İslâmiyet hakkında çok öğrenmem gereken şeyler var. Daha başlangıçtayım. Risâle-i Nur’u aylık diyalog toplantılarından biliyorum.

Fatih ÇAPAR / ALMANYA

06.10.2008


Bayramdan artakalan

Geçenlerde sunduğum lâtifelere devâm edelim: * 12 Mart muhtırası günlerinde, bâzı arkadaşlarımızı ders esnâsında der-dest edip, askerî nezârete aldılar.

Mahkeme safhasında ziyâretlerine gittik. Tutuklulara vermek üzere, Şâfiî İlmihalini ortadan ikiye ayırdık. Arasına aynı boydaki “İmân ve Küfür Muvazeneleri” isimli kitabı kapaksız olarak koyup ciltledik. Onbaşı sordu:

-: Bu ne?

-: İlmihal, dîni kitap.

Üzerimizi yoklayan onbaşı, cebimdeki misvakı tutarak, yine:

-: Bu ne?

Benim mûzipliğim üstümde:

-: Teokratik diş fırçası…

-: ???

* 1980 ihtilâli sonrası, Vilâyet Binasının önünde sık sık karşılama törenleri yapılır. Vilâyet erkânı, dâire müdürleri sıra olup gelen bakan, komutan vesâir zevâtla tanışır. Bu arada İl’e yeni tâyin edilen bir dâire müdürüne yanaşıp koluna giriyorum. Gizlice, dedikodusunu yapıyormuş gibi bir tavırla, sağ tarafımda duran müdürü işâret ederek:

-: Şu adamda hiç iş yok…

Bu tavrımı yadırgadığı, yüz ifâdelerinden anlaşılan muhâtabımı, çekiştirdiğimi sandığı müdüre doğru yöneltip:

-: Tanıştırayım, sayın müdürüm, arkadaşımız İş ve İşçi Bulma Kurumu Müdürü ….. Beydir.

* Yine bir karşılama töreninde, henüz tanıştığımız, göreve yeni başlayan diğer bir müdüre, bir arkadaşı işâret ederek:

-: Şu müdür de havadan, civadan para kazanıyor.

Muhatabım şaşkın, “Yeni tanıştığım bu dedikoducu adam da neyin nesi?” dercesine yüzüme baktı. Devâm ettim:

-: Tanıştırayım, sayın müdürüm, bu arkadaşımız Meteoroloji Müdürüdür.

* İlk torunumun doğumu yakın. Dâmâdımın yüksek lisans için deneme yaptığı, şehre 20-25 km. mesâfedeki tarlalardan mısır koçanlarını toplamak üzere gitmemiz lâzım. Mısırı devşirme, tane sayma, tartma gibi işlerin o günlerde tamamlanması şart. Eşime ve kızıma:

-: Biz burada yokken torunum doğacak olursa, ona “Dedenle, baban Mısır Seferinde iken dünyâya gelmiştin” dersiniz.

* İlk torunumun dünyâya geldiği günlerde, müşterek bir dostumuz sordu:

-: Dâmâdınla aranız nasıl? Memnun musun?

Yüzümü ekşiterek:

-: Sorma, beni ihtiyarlattı!

Hayret ve merakla:

-: Hayrola, ne yaptı?

-: Dede oldum…

* Yine o günlerde, Rektör Yardımcısı olarak atanan tanıdığımız bir hocayı ziyâretteyiz.

-: Hocam, tanıştırayım, [arkadaşı göstererek] Genel Sekreter Yardımcısı Necmi Dedeoğlu; [kendimi işâretle] Genel Sekreter Yardımcısı Ekrem, Dede oldu…

* İnsanları ikna’ etmenin; belli konularda anlaşmanın, uyuşmanın zorluklarından bahsediliyor. Moda tâbirle konsensüs sağlamak gerektiği ifâde ediliyor. Ben atıldım:

-: İki türlü uzlaşma vardır. Biri konsensüs, diğeri [masaya bir yumruk indirerek] lan sen sus!!!

* Derste “Tohumlarını saçma gibi fırlatan Ebû Cehil Karpuzu” bahsi geçti. Hoca, ziraatçılara sordu:

-: Bu bitkinin Latince adı ne acabâ?

Bir sessizlik oldu; hâtırlayan çıkmayınca, ben:

-: Melonus mel’unus…

* Bir müddet önce elli dokuz bin liraya aldığım bir malı, aynı satıcıya soruyorum:

-: Kaça?

-: Altmış bin.

Ben nükte olsun diye, artışı vurgulayarak:

-: Artmış bin!

Altmış kelimesini telâffuz edemediğimi sanarak:

-: Yok, hocam, altmış bin…

* Berberden yeni gelmiştim. Kısa bir zaman önce tâyin edilen öğretmen arkadaş, tıraş fiatları hakkında bir fikir sâhibi olmak için, [Orta Anadolu şîvesi ile] sordu:

-: Hocam, berbere gaç lira viriyon?

-: İki bin beş yüz lira.

Bir an, hayli seyrelmiş saçlarıma baktı; sonra mûzipçe:

-: Hııı; gıl başına bin kâat!

EKREM KILIÇ

06.10.2008


BİT(İRİL)MEYEN BELÂ: PKK

Dile kolay; 25 yıldır -maalesef- güzelim ülkemizin gündeminde, 7’den 70’e herkesin dilinde.

Kimi mahiyetini fazla kurcalamıyor, kimi “bu bela neden bitmiyor?” türlü sorularla olayın çok boyutluluğu üzerinde kafa yoruyor, kimi de “ateş düştüğü yeri yakar” misali yakinen canını yaktığı için, lânetleyerek de olsa telâffuz etmek zorunda kalıyor PKK’yı.

Düşünebiliyor musunuz; bu “baş belâsı” PKK kurulup ya da “kurdurulup”! adından söz ettirdiği gün dünyaya gözlerini açan yavrular, bu zaman zarfında etkili ve yetkili yaşa ve konuma geldikleri halde bu lanetli örgütün üstesinden gelinemiyor. Daha doğrusu hiç kimse bu sorunla neden baş edemedi ya da “baş ettirilmedi”? “Haddinden fazla nemalanan kesimler var da ondan bitirilmiyor“ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet doğru cevaplardan bir tanesi.

Çeyrek asırdır, hayatiyetini etkili bir biçimde sürdüren ve en çok ülkemizde can yakan ve gözyaşı döktüren bu terör örgütünün, malî gücünü çok merak ettim. Bunu bir emniyet yetkilisine sorduğumda; “Doğu sınırlarımızdan Türkiye’ye giren her gram uyuşturucudan PKK’nın almış olduğu bir komisyonu vardır. Malûm, sınırın her noktasında asker bulundurulamıyor. Sırtçı ya da katırcılarla özellikle dağlık araziden Türkiye’ye giren kaçakçıların (özellikle uyuşturucu kaçakçılarının) yolunu kesen sadece PKK’lılar oluyor. Yüzde 10’luk bir komisyon bile alsalar –ki muhakkak alıyorlar- varın siz hesap edin” cevabını almıştım.

Ne denilebilirdi ki, uzun lâfın kısasına? Zaten bölgenin sorunlu hale getirilmesi (transit geçiş amaçlı da olsa) en başta uyuşturucu şebekelerinin işine yarıyor.

Şu alternatifin düşünülmesi ve hayata geçirilmesi acaba ütopik mi?: PKK’lıların rahatlıkla cirit attığı söylenen Suriye, Irak ve İran’la olan toplam sınır uzunluğumuz yaklaşık 1300 km.’dir. Bu sınırımızın tamamında asker bulundurmak, sınır ötesi harekât ihtimalinde sınırlara daha fazla asker yığmak ve sınır ötesine harekât düzenlemekten daha külfetsiz değil mi?

Şu gerçeği de göz ardı etmemek lâzım: ”Baş belâmız” olan bu terör örgütü, sadece sınırda ya da sınır ötesinde mi varlığını sürdürüyor? Ülkemizin iç kesimlerinde de bebek ve taze fidan katliâmına devam etmiyor mu? Maalesef ediyor, ama ayakta kalabilme gücünü, -yukarıdan da bahsedildiği gibi- uyuşturucu denen zehirden kestikleri komisyondan alıyor.

Bir de, bölge halkının bu örgütü tamamen dışlamayışı belirtilir ki, bu da çok yanlış bir temellendirmeye dayanmaktadır. Askerlikte yedek subaylık oryantasyon dersinde muvazzaf subaylardan bir tanesi bize aynen şu itirafta bulunmuştu: “Ben, bunca yıldır bu bölgede görev yapıyorum, alan savunması ya da operasyona gidileceğini, orduevinin karşısındaki bakkaldan, konservelerin ön rafa dizilmeye başladıklarından anlarım.”

Sormak lâzım: Halk bu operasyona gitme bilgisini kimden alıyor acaba?

-………..

Kim dediniz?

RAMAZAN AYDIN

06.10.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır