"Gerçekten" haber verir 30 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Eğitim

Çocukların neden yalnızlaştığını biliyor musunuz?

EĞİTİM ve gelecek

Gençlerin gelişim sürecinde ailelerin, yol gösterici olma görevinin dışına çıkarak, çocuklarını tanımlamaları ya da betimlemeleri, çocukların bağımlı kişilikler oluşturmasına sebep olmaktadır. Aileler çocuklarına bir zarar gelmesini ya da üzülmesini engellemek adına her türlü sorunu, çatışmayı üstlenmekte ve bu durumda gençler ‘bağımlı’ hale gelmektedirler. Erken çocukluk döneminden itibaren her konuda sürekli korunan ve tanımlanan çocuklar, ergenlik ve sonraki dönemlerde sorumlulukları yerine getirme ve çözüm üretme konusunda sürekli yardıma ihtiyaç duyar. Düşünen, özgün konular tasarlayan ama ortaya hiçbir şey koyamayan, üretmek için desteğine ve yönlendiril-meye ihtiyaç duyan bireyde, sosyal fobi (sosyal anksiyete bozukluğu) görülebilmektedir.

Ebeveynler, elbette çocuklarına zarar gelmesini ya da başarısız olmalarını istemezler, ancak bu boğucu ilgi ve koruma, onun sosyal ortamda kendisini ifade edememesine sebep olmaktadır. Bu sebeple aileler çocuklarına güven duymalı, onun inisiyatif almasını destekleyerek, olumlu davranışlarını desteklemelidirler. Empati kurmak, her şeyi öğretmek yerine davranışlarla örnek olmak, sorumlu davranışların aynı zamanda toplumda saygınlığı da getireceğini çocuğa anlatmak çok önemlidir. Böylece çocuk, bir sorunla karşılaştığında çözüm yollarını düşünecek, kendini ifade edecek ve ‘sosyal bağımlı birey’ kimliğinden kurtulacaktır.

Sosyal fobi; Sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu endişesi duyulması, performans göste-rilmesi gereken durumlarda eleştirilme ya da küçük düşme korkusunun yaşanması gibi belirtiler veren bir anksiyete bozukluğu, şeklinde tanımlanmaktadır. Birey sosyal ortama girmekten korktuğu için sosyal, meslekî hayatı olumsuz yönde et-kilenebilmektedir. Sosyal fobide en sık karşılaşılan belirtiler şu şekilde sırala-nabilir: Çarpıntı, titreme, terleme, kaslarda gerginlik, midede rahatsızlık hissi, göz temasından kaçınma, göğüste sıkıntı hissi, sıcak ya da soğuk basması, baş ağrısı, konsantrasyon eksikliği, yüz kızarması. Korkulan durumlardan kaçınma davranışı genellikle çok belirgindir. Sosyal fobisi olanlar genelde şu durumlarda sosyal fobi belirtilerini yoğun olarak yaşarlar. Topluluk önünde konuşmak, bir işle uğraşırken seyredilmek, başkalarının önünde yemek yemek-içmek, otorite konumundaki kişilerle temas etmek, misafir kabul etmek… Başkaları ile tartışmak, toplulukta telefonla konuşmak, tanımadığı kişilerin gözlerinin içine bakmak, ilgi odağı olmak, başkalarının önünde yazı yazmak. Sosyal fobi belirtilerini bazen kişi kaygı belirtilerinden birisiymiş gibi düşünebilir. Korkulan durumdan kaçma davranışı genellikle çok belirgindir. Tam bir sosyal yalnızlığa yol açabilir. Okul fobisi olan çocukların % 40’ında sosyal fobi olduğu belirtilmektedir (http://tr.wikipedia.org).

Eğitimciler, öğrencilerde sosyal fobi olup olmadığını fark edebilirler. Öğrenciler derse katılmazlar, parmak kaldırmaya, tahtaya kalkmaya ve konuşmaya çekinirler. Sorulan cevaplara çok kısa cevap verirler, arkadaşlarıyla iletişimleri çok zayıftır ve arkadaş grupları içinde yer almazlar. Hata yapmaktan korkarlar, sözlü iletişimleri çok zayıf olmasına rağmen sınavlarda yüksek notlar alabilirler. Sosyal fobisi olan çocukların kendilerine güvenleri son derece düşüktür. Bu yönüyle sosyal fobi çok büyük başarısızlıklara sebep olmasa da ilerleyen yaşlarda birey, iş görüşmesinde, sosyal iletişiminde, ailesiyle iletişiminde sürekli sorunlar yaşar, düşüncelerini ifade etmekte zorlanır, yalnızlaşır.

Sosyal fobisi olan bireylerin bir uzmandan destek almaları büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte aile-ler ve eğitimciler, çocuğun kendini ifade etmesine, hata yaparak öğrenmesine ve hatalarını düzeltmesine imkân vermelidirler. Sosyal fobisi olan bireyler, geçmişte olumsuz ne yaşamış olurlarsa olsunlar, kendilerini anlatmaktan ve iletişim kurmaktan vazgeçmemelidirler. Kendinizle barışık olun ve hatalarınızda sürekli kendinizi cezalandırmayın. Bir hedef belirleyin ve hedefinize ulaşmak için elinizden geleni yapın. Başardıkça ve azimle çalışmaya devam ettikçe özgüveniniz de artacaktır.

Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım…

MUSTAFA OĞUZ

30.09.2008


Eğitim okul içine hapsedilmemelidir

“İnsan aklı, okul duvarları içinde hapsedildiğinde toplumda despotizm ve haksızlık varlığını sürdürür.

O halde insan aklı, okul kurumundan çıkıp toplumun bütün kurumlarını kuşatmalıdır” diyen William Godwin aynı zamanda “Ulusal eğitimin var olan politik iktidarın isteği doğrultusunda biçimlendirildiğini bu şekilde eğitimin egemenlerin çıkarlarını sürdürmesinden başka bir işe yaramayacağını da belirtir.” Bu ve buna benzer çıkarsamalar Louis Althusser, Samuel Bowles, Herbert Gintis, Poul Freire gibi eğitim uzmanlarında da görmek mümkündür.

Bizim ülkemizde eğitimin nereye hizmet ettiğini anlayabilmek için, eğitimin muhtevasına, müfredata, ders ki-taplarına, okuldaki öğrencilerin davranışlarına, mezun olanların normal hayatlarını sürdürürken karşılaştıkları siyasî, sosyal ve ekonomik meselelere olan bakış açılarını vs. iyi tahlil etmek gerekiyor. Yani eğitim, ülkemiz insanına nasıl bir bakış açısı kazandırıyor bunun üzerinde kafa yormak gerekir. Aynı zamanda okullardaki eğitim sürecinde aktif rol alan eğitimcilerin özlük haklarının ve ufuklarının ne denli genişletildiği ve daraltıldığının da iyi tahlil edilmesi gerekiyor. İlçelerdeki millî eğitim müdürlerinin ve kaymakamların öğretmenleri ara sıra toplayarak 657’yi (Devlet Memurları Kanunu) hatırlatmalarını öğretmenleri; asla farklı görüş, fikir vs. beyan etmemeleri, siyasî meseleler hakkında konuşmamaları vs. gibi hususlarda kesin bir dille uyarmaları göz önünde bulundurulacak olursa, eğitimcilerin üzerinde de bir baskının ve denetimin olduğu muhakkaktır. Yani bürokrasi aracılığıyla eğitimciler denetim altında tutulmak istenmektedir.

Bu durumda gerek eğitimcilerin gerekse öğrencilerin farklılıklara, değişik renklere ve görüşlere açık olmalarını beklemek neredeyse imkânsızdır. Politik iktidarların isteği doğrultusunda gerçekleşen bir eğitim anlayışına sahibiz, elbette ki böyle bir eğitim anlayışının ürünü; tek tipliliktir. Bu duruma içerden ciddî bir özeleştiri yapılmalıdır.

Gençlerimizi okul duvarları içerisine hapsetmenin onları sadece uygun görülen derslerin konularıyla (tek bir görüşün hâkim olduğu) sınırlamanın zararlarını okul ve çevresinde zaman zaman görmekteyiz. Ülkemiz öğrencilerinin mezun olduktan sonra yani normal hayatlarını sürdürürlerken karşılaştıkları farklılıkları daha bilinçli ve korkmadan yaklaşmaları gerekirken eğitim sisteminin bu dar ve kısıtlayıcı anlayışı neticesinde farklılıkları birer tehdit unsuru olarak görmektedirler. Okul duvarları içerisinde öğrencilere yüklenen antidemokratik bilgilerin acısını sosyal hayatta bir bir görmekteyiz. Hâlbuki eğitimin bu tarz yerel bir anlayışla değil ömür boyu devam eden daha evrensel ve daha insansı bir boyutunun olması gerekmektedir. Demokrasi ve eğitim kavramlarının daha sık yan yana kullanılmaya başlandığı günümüzde ülkemizde sosyal ve tarihsel gerçeklerini arka plana itmeden eğitimin daha özgürlükçü bir temele yaslanması noktasında üzerine düşeni yapması gerekmektedir.

Öğrencilerimizin akıl edebilme, düşünebilme ve eleştirme vasıflarını en üst seviyeye çıkartmak bugünkü eğitim politikalarını belirleyen iktidarın en büyük sorumluluğu olmalıdır. Katı, otoriter, üstten alta kumanda edilen çocuklarımızı okul duvarları içerisine hapseden eğitim anlayışından ülkemizin sıyrılması gerekmektedir. Sürekli gelişmenin önünü açabilmek olgun, aklı başında iyi ana-lizler yapabilen bireyler yetiştirmek kaygısı güdüyorsak eğer mevcut eğitim sistemimiz üzerinde, eğitim sendikalarıyla, bürokrasisiyle, medyasıyla ve bütün uzmanlarıyla birlik olup kafa yormak ve bununla ilgili stratejiler ve projeler geliştirmek zorundayız. Ders kitaplarından, müfredata, öğrencilerinden okul müdürlerine kadar ufku kısıtlayan, daraltan ne varsa yeniden gözden geçirilmelidir. Aksi takdirde gençliğin içine düştüğü bu yozlaşmanın, değersizleşmenin, kendine yabancılaşmanın, şiddetin, madde kullanımının (Yeşilay; lise gençliğinin esrar kullanımın yüzde yüz arttığını, exstazi kullanımın yüzde 300 arttığını belirtmişti) önü alınmayacaktır. Ahlâkî ve vicdanî değerleri gelişmemiş bireyler popüler kültürün yıkıcı etkilerine karşı savunmasız ve çaresiz kalıyorlar. Onura, ahlâka, erdeme giden yolu çocuklarımıza göstermek ve bütün gayretimizi bu uğurda sarf etmek ülkemizin geleceği açısından çok büyük bir kazanım olacaktır.

UFUK COŞKUN

30.09.2008


Bayramlık ağız!

“Hamaset” bu toprakların insanının en önemli özelliklerinden biridir.

Özellikle yakın tarihimiz nutuk atarak kitleleri peşinden sürüklemeyi, kuru gürültüyle yönetme san'atını becerenlerle doludur. Asabiyet ve heyecan kültürü, vatan ve millet edebiyatı başlı başına ekoldür yakın tarihimizde.

Hatırlayın Osmanlının son ve zor zamanlarındaki nüma-yişleri. O zamandan başlayıp hâlâ süregiden mitingler, gösteriler, slogan ortamları o günleri görenlerin hafızalarındadır. Sağdan soldan organize edilen binlerce nümayişler. Komünizm düşmanlığı üzerine yazılmış edebiyatlar; vatan elden gidiyor diye sokağa fırlatılan sağcı gençler ve de emperyalizme karşı samimî mücadele verdiğini sanan solcular...

Bazen düşünüyorum da, aynı gemiye bindirilmiş ama ters istikamette koşan insanlar gibiyiz. Hatta koşarken birbirine çelmeleme, düşürme, denize atma dahil, her türlü engellemeleri de yapmaktan geri kalmayan bir durumdayız.

Savaşlardan yorgun çıkmış, sağı solu fark edemeyen, şaşkın ve bitkin vatan evlâtlarının doldurulduğu gemidir o. Sesi yüksek çıkanların, daha fazla çeteci, daha fazla komitacı ve daha fazla acımasız olanların inşa ettiği gemidir o. Hangi milliyetten, hangi dinden olursa olsun, kullanıldıktan sonra bir paçavra gibi savrulan insanların bir tür tarih çöplüğüdür de..

İşte o gemi Kemalizm gemisidir.

En kötüsü ise, aldığımız eğitimle okulda ve devlet yaklaşımının etkilediği aile yapıları içinde yetişen biz yorgun kuşakların da bir çeşit Ergenekon düşüncesine sahip olmamız…

Aldığımız eğitim dört tarafımızın düşmanlarla kuşatılmış olduğunu söylüyordu. Resmî tarih kitapları bu kutsal vatanın savunmasız olduğunu, düşmanların her an girebileceğini öğretiyordu bize.

Türkün Türk’ten başka dostunun olmadığı tembihleni-yordu. Bölünüp parçalanma riskimizin yüksek olduğunu, onun için farklı dil kullanmak, farklı ırktan bahsetmek, farklı kültürler barındırdığımızdan söz etmek düpedüz bölücülüktü. Şimdi böylesine “militer” bir eğitimle yetişen kuşaklarda oluşabilecek hassasiyeti nasıl adlandırırsınız?

Ergenekonculuk anlayışının neden yaygın olduğunun sebebi işte bu militer eğitim sistemidir.

Okullarda devrim tarihi ve her derste verilen Atatürkçülük konuları yetmiyormuş gibi, bir de Millî Güvenlik dersi okutulmasının sırrı da buradadır. Bu karmaşa arasında, kutsalların nasıl birer alet yapıldığına şahit olmanın acısını hissetmek ise dayanılmaz:

Şehitliğin ayağa düştüğünü görmek;

Önceliği vatan görenlerin gerisini teferruat olarak nitelemesinden doğan kör gözlülüğün sonuçlarını hissetmek; dünyayı Türk yapmanın zorluğunu anlayamayanların ne kadar gereksiz işler peşinde olmalarının ahmaklığını görmek…

İşte Ergenekon’un bir örgütten çok bir anlayış olduğu gerçeğini önümüze koyuyor. Az baharatlı ve fazlasıyla acılı Faşizm ile salçalı Nasyonel Sosyalizm karıştırılmış bir Kemalist anlayışın özetidir Ergenekonculuk.

Ergenekonculuk bir anlayış, bir yaklaşım, bir fikir, bir düşünce biçimi… Ve halkın –ne yazık ki- büyük çoğunluğunun düşünce yapısı –kendilerini farklı isimlerle adlandırsalar bile- böyle. 12 Eylül’ü alkışlayıp, şimdi tel’in ettikleri anayasaya yüzde 92 ile evet diyenler kimdi?

Parti tüzükleri birbirinin tekrarı olan bu ülkede farklı olan nedir, söyler misiniz?

Muhafazakâr çevrelerce toplanan hibe ve bağış pa-ralarının toplanma amacı dışında kullanılmasının neresi savunulur, anlamış değilim.

Bütün bunlar Kemalist ve militer bir eğitim sisteminin bir sonucu. Nice kuşaklar harcandı bunun için; Nice “şehit”ler verildi, niceleri hapislerde çürüdü. Bütün bunlar dört tarafı düşmanla çevrili bu kara parçası için miydi?

Hayırlı bayramlar dileğiyle, “Her şey vatan için!”

B. SAİT ÇİFTÇİ

30.09.2008


EĞİTİM AJANDASI

Beyaz Nokta Gelişim Vakfı 2003 yılından bu yana  gençlerin iş bulma şansını arttırmak amacıyla eğitimler düzenliyor.

2008 ve sonrasında düzenleyeceği eğitimlerle özellikle Açık Öğretim Fakültesi öğrencileri ile mezunlarına erişmeyi hedefliyor. Bu eğitim programlarından olabildiğince çok gencin yararlanabilmesi ve daha nitelikli bir hizmet sunmak amacıyla bir anket düzenlendi. İş bulma yarışında bir adım önde olmak isteyen gençler; Eğitimlere katılmak için (http://tinyurl.com/4mwh6w) adresinden ayrıntılı bilgilere ve ankete ulaşabilirler. Anketi doldurup [email protected]  adresine gönderen AÖF öğrenci ve mezunlarına öncelik sağlanacak.

2008 yılının Avrupa Kültürlerarası Diyalog yılı olması sebebiyle, AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı, Gençlik Programı Genel Koordinatörlüğü tarafından 24-30 Kasım 2008 tarihleri arasında Antalya’da ‘Kültürlerarası Diyalog Eğitimi’ düzenlenecek. Eğitim Programına kabul edilen katılımcıların eğitim süresince tam pansiyon konaklama masrafları ile eğitim programının başlangıç ve bitiş tarihleri göz önüne alınmak kaydıyla şehirler arası gidiş-geliş ulaşım masrafları (ekonomik otobüs bileti) AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı tarafından karşılanacak. Eğitim Programına ilgi duyanlar başvuru formunu doldurarak en geç 30 Ekim 2008 günü saat 18.00’a kadar ([email protected]) adresine göndererek başvuruda bulunabilirler. Başvuru Formunun son sayfasını tarama (scan) imkânı olmayan başvuru sahiplerinin bu sayfayı aynı zamanda 0(312) 409 60 98 nolu faks numarasına da göndermeleri gerekmektedir. Eğitim Programına kabul edilen katılımcıların listesi AB Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı web sitesinin ‘Gençlik Programı’ bağlantısının ‘Duyurular ve Haberler’ başlıklı bölümünde en geç 04 Kasım 2008 tarihinde yayınlanacaktır. Seçilenlere e-posta yoluyla eğitim hakkında ek bilgilendirme yapılacaktır.

Millî Eğitim Bakanlığı, İl Özel İdaresi Ve İstanbul Ticaret Odası İşbirliğince düzenlenen; ‘‘Süsleme Demirciliği Ve Kaynakçılık Kursu’’ ile MEB onaylı Avrupa Birliğinde de geçerli sertifika sahibi olabilirsiniz. Erkan Avcı Endüstri Meslek ve Teknik Lisesi’nde ücretsiz olarak gerçekleştirilecek kursa 16 yaş üstü herkes başvurabilecek. Eğitimler akşam saatlerinde gerçekleştirilecek ve şu konuları kapsayacak; Süsleme demirciliği tasarım ve uygulama (ferforje işler, mo-tifler, kapı motifleri mızraklar, yaprak ve rozetler, kapı ve pencereler, merdivenler, şömineler, paneller) Kaynakçılık (elektrik kaynağı, doğal gaz tesisatı kaynağı, çelik kapı kaynağı, gazaltı kaynağı, oksi- asetilen kaynağı, argon kaynağı). Ayrıntılı bilgiyi 0 (505) 284 05 13 numaralı telefondan ya da ([email protected]) e-mail adresinden öğrenebilirsiniz.

30.09.2008


Başarının sırrı, amacın sağlamlığında yatar

Amacı olmayan bir insan, dümeni olmayan bir gemiye benzer. Hayatta bir amacınız olsun ve buna sahip olmanın bilinciyle siz, zihninizi ve bedeninizi çalıştırın (Thomas Cariyle). İnsanın en büyük ve ihtişamlı eseri, bir amaç doğrultusunda nasıl yaşayacağını bilmesidir (Montaigne). Hiç- bir engel beni ezemez. Her problem, içinde çözümünü de barındırır. Yönünü tek bir yıldıza göre bulan bir kişi, fikrini de değiştirmez (Leonardo Da Vinci). Sizi başarıya doğru götürecek olan yolun temelinde açıkça belirlenmiş güçlü bir amaç yatar. Bunun yerini başka hiçbir şey tutamaz. Karakterinizin, kültürünüzün ve toplumdaki yerinizin altını çizen yegâne şey, belirlediğiniz amacınızdır (T. T. Munger). Çaba, ilginin yanında kendiliğinden yeşerir (Dewey). İnsan çocukken büyük bir amacı olmasa da yaşayabilir, ama yetişkinler böyle değildir (J. G. Holland). Oturup fark etmek kolaydır. Zor olan kalkıp bir şeyler yapmaktır (Al Batt). Yarım iradeli bir insan, bir ileriye ve bir de geriye doğru giderek en düzgün yolda bile mesafe alamazken, iradesi tam olan bir insan, en kötü yolda bile ilerlemesini sürdürerek amacına ulaşır (Thomas Cariyle).

30.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır