Asker yerel seçim startını verdi mi?
“İhtilal dönemlerinde kullanılabilecek metotları sivil yönetim döneminde kullanarak bir siyasi kadroyu tasfiye etmeye çalışırsanız, bunun ne kabul edilebilir ne de anlaşılabilir hiçbir tarafı yoktur.
Türkiye’de statüko yani mevcut durumu korumak isteyenler, siyaseti kendi istek ve amaçlarına göre yeniden şekillendirmek arzusundadırlar. Statüko, bu amacını gerçekleştirmek için her kuralı çiğnemekten, her usulsüzlüğe başvurmaktan da çekinmemektedir. Bu ülkede siyasete şekillendirecek olan milletten ve onun iradesinden başka hiçbir şey olamaz.”
Bu sözleri kim söylemişti hatırladınız mı?
Mesut Yılmaz desem.
Mayıs 2001 ‘de grup toplantısında Yılmaz’a bu1 sürpriz sivil çıkışı yaptıran, Jandarma’nın doğrudan ANAP’lı bakanları hedef alan Beyaz Enerji Operasyonu’ydu. Ankara’nın ortasında Enerji Bakanlığı’nda yolsuzluğu neden Jandarma yürüttü o günlerde bu çok tartışıldı. Bir de operasyonun zamanlamasının özel bir anlamı olup olmadığı.
Çünkü operasyon olurken Türkiye AB’ye Katılım Ortaklığı Belgesi’ni tartışıyordu. İlk kez Kürtçe yayından, MGK’nın sivilleşmesinden bahsediliyordu. Ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla Mesut Yılmaz o günlerde bu reformların ülkedeki en yüksek sesli savunucusuydu.
Yılmaz bu yolda bir süre daha yürüdü. “Ulusal güvenlik sendromu” tartışmasını açtı. “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer,” dedi.
Ama ‘böyle bir ANAP’a karşı yürütülen Beyaz Enerji Operasyonu partinin zaten bozuk olan imajını yerle bir etti. 2002’deki seçimlerde ANAP baraj altında kaldı. Ortada sahiden bir yolsuzluk vardı. Mahkeme daha sonra bürokratlar hakkında mahkûmiyet kararları verdi.
O günlerde Mesut Yılmaz operasyonun arkasında Rusya ile Mavi Akım Projesi’ne karşı çıkan ABD’nin olduğunu bile ileri sürdü.
O operasyonu yürüten, gazetelere isminin açıklanmasını istemeden açıklamalar yapan askerlerin bazılarıyla daha sonra daha yakından da tanıştık. Onlardan biri dönemin Jandarma Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Kurmay Yarbay Aziz Ergen’di. Bu adı “ABD’lilerden çuval olayının intikamını alan komutan olarak” da daha sonra yeniden duyduk. Ve son olarak da Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan isimler arasında.
Kuvva-i Milliye Derneği’nde yöneticilik yapan Ergen, soruşturmada serbest bırakıldı ama adı Ergenekon İddianamesi’ne tutuklu bazı Ergenekoncularla yaptığı şahin telefon konuşmalarıyla takıldı.
Bunu aklınızın bir kenarında tutun.
Şimdi asıl konuya geliyoruz.
Önce Taraf’ın 13 ağustos günkü “Ordunun seçimlere müdahale planı” manşetini yeniden hatırlayalım. Manşet, 2004 yılı yerel seçimleri öncesinde Jandarma içinde daha önce yine varlığını Tarafın belgelerle duyurduğu ve askerî yetkililerce varlığı henüz yalanlanmayan Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun AKP’yi yıpratmak için harekete geçtiğini anlatıyordu.
O zaman pek üzerinde konuşulamadı.
Halbuki o manşetteki iddia ve belgeler bugün yaşadığımız siyasi gelişmeleri de Ergenekon’un bir sapmadan çok kurulu bir sistem, ‘birkaç kötü adamın işi olmaktan’ çok kurumsal bir refleks olarak anlamı üzerinde bize çok şey söylüyordu.
Şimdi Ergenekon tutuklusu olan Şener Eruygur’un Jandarma Komutanlığı dönemine denk düşen, ‘askerin seçim hazırlığının temelinde AKP’nin artık laiklik ve dinsel temelli argümanlarla geriletilemeyeceği’ tespiti yer alıyor. Çözüm olarak ise şöyle deniyordu:
“Laiklik argümanları yerine Recep Tayyipf Erdoğan ve hükümetin kamuoyunda küçük düşürülmesi için ise; gayri milli politikalarının, üniter yapımızı tehdit eden uygulamalarının, gayri ahlaki tutum ve davranışlarının kullanılması maksada daha uygundur.”
Reçetedeki son maddeye dikkat.
Türkçesi “AKP’yi laiklik elden gidiyor diye değil, yolsuzluklarını teşhir ederek yıpratabiliriz.”
Türkiye gibi siyasetin finansmanın hâlâ karanlıkta kaldığı bir ülke için zavallı siyasetin her daim vurulabileceği en zayıf nokta yolsuzluklar. Askerler bunu geç keşfetmiş. Ellerinin altında Jandarma gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir kolluk gücü varken istedikleri yerde istedikleri belgelere ulaşmaları da zor olmasa gerek.
Fiiliyata dökülen öneriler için ne kadar ince çalışıldığı ve hiyerarşi içinde kalınmaya gösteriler dikkati ise aynı haberin başka ayrıntıları ele veriyor.
Mesela Samsun Belediye seçimleriyle ilgili basında da çıkan, ‘Konu’ bölümünde “AKP’nin Samsun İlindeki Faaliyetleri” yazan Aralık 2003 tarihli, ... sayılı, imzalı rapor. Özetle AKP’nin Samsun’da ilin sosyal demokrat belediye başkanını transfer ederek seçimleri kazanmaya yakın olmasından duyulan kaygı ifade ediliyor. Ve sonra da şöyle deniyor:
“Söz konusu faaliyetlerle ilgili olarak yayımlanan emirler çerçevesinde mücadele edilmekte, faaliyetlerin tespit ve teyit edilmesi çalışmaları sürdürülmektedir.” Yine yazışmalardan anlaşılıyor ki önüne”AKP’nin Samsun İlindeki Faaliyetleri” konulu bir belge gelen her pozisyondan subayın yaptığı tek şey, bir üs yazıyla üstüne bildirmek oluyor. Kimse şaşırmıyor, kimse rutin dışına çıkmıyor, kimse hiyerarşiyi bozmuyor. Belli ki böyle bir şey ilk kez görülmüyor.
Raporu Kara Kuvvetleri Komutanı önüne götüren imza, dönemin EDOK Komutanı Tümgeneral Ahmet Turmuş’a ait. “AKP’nin kadrolaştığı” söylenen raporda imzası olan Turmuş şimdi AKP’li Milli Savunma Bakanı’nın muvazzaf Müsteşarı.
Her şey bu kadar rutin olunca, insan bu rutinin şimdi de sürüyor olmasından endişe ediyor ve ister istemez şu soru akıllara geliyor. Jandarma yaklaşan yerel seçim hazırlıklarına da başladı mı? Yoksa AKP’yi en zayıf noktasından vuran bu kadar ayrıntılı, belgeli yolsuzluk dosyaları böylesine ciddi ve kurumsal bir çalışmanın eseri mi?
Taraf, 29 Eylül 2008
|