Zengin olmanın ölçüsü nedir? Çok mal sahibi olmak mı? Öyleyse bunun için alabildiğine çalışmak, hem de planlı, programlı çalışmak gerekir.
Ama bu zenginlik için gerekli olsa da yeterli bir sebep değildir. Nice insan planlı ve çok çalıştığı halde zengin olamaz. Bu her şeyden önce nasip meselesidir.
Diyelim ki insan zengin oldu, arzu ve emellerine ulaştı. Ama hırs içerisinde. Bir arzu ve emelini diğeri takip etmekte. Kendini yiyip bitirircesine, uykularını dahi fedâ edercesine çalışmakta. Onu koruma sıkıntısı da cabası. Zengin olmuş, ama huzur denen nesneye ulaşamamış.
Zenginlikten maksat huzurlu olmak değil miydi? Emellerine ulaşmakta, ama bir türlü huzuru yakalayamamakta.
Demek unutulan, eksik bırakılan bir nokta var. O da asıl zenginliğin para çokluğunda, maddede olmadığını düşünememek!
Peki, nedir öyleyse gerçek zenginlik, gerçek mutluluk?
Bunun en güzel cevabını Kâinatın Efendisi (asm) veriyor. Buyuruyorlar kı: “Asıl zenginlik, para pul çokluğu değil, gönül zenginliğidir.”
Bu sözün üstünde başka söz olamaz. Gönlü zengin, gönlü tok olan insan her zaman zengindir. Az kazansa da zengindir, çok kazansa da zengindir. Gönlü aç olan insan ise görünüşte zengin olsa da hiçbir zaman doymaz, açlıktan kurtulamaz, gerçek zengin olamaz.
Gönlü zengin olan insan kısmetine inanmış, kaza ve kadere teslim olmuş insandır. İnsan kendini yırtsa da kader ve kısmetinin dışına çıkamaz. Çünkü her şey kader ile takdir edilmiştir.
Harcandıkça her türlü sermaye tükenir, ama kanaat denilen gönül tokluğu bitmez, tükenmez.
Evet, kanaat öyle bir hazinedir ki aslâ tükenmez. Bunu, “Kanaat tükenmez bir hazinedir” hadis-i şerifi ne güzel anlatır. “Kısmetine razı ol ki insanların en zengini olasın” hadis-i şerifi de bir o kadar önemli. Mesnevî-i Nuriye’de yer alan, “Kısmetine razı ol ki rahat edesin” vecizesini de buna ekleyin! İşte size dünya değerinde ölçüler.
Dünyanın düzenini biz kurmadık. Değiştirmeye gücümüz de yok. Her şey kader ile takdir edildiğine göre kısmetimize rıza göstermekten başka yapabileceğimiz birşey yok. Biz çalışır; akıl ve irademizi iyiye yöneltir, “Demek kısmetimiz böyleymiş!” deyip kanaat ederiz. Kısmete rıza göstermemek, “Niçin şu şöyle, bu böyle?” demek insanın kendini yiyip bitirmesinden başka birşeye yaramaz. İnsanın kendine kötülük yapması ancak böyle olur.
Demek zenginliği de, mutluluğu da yanlış yerde aramamalı insan.
06.10.2008
E-Posta:
[email protected]
|